Görünüşe göre şaşırtıcı derecede çok sayıda memeli, ultraviyole (UV) ışık altında parlama yeteneğine sahip.
Bir grup Avustralya hayvanına UV ışığı tuttuğunuzda, adeta bir 'doğa partisine' denk gelmiş gibi hissedebilirsiniz. Ancak bu durum sadece Avustralya'ya özgü değil. 2023 yılında yapılan bir araştırma, birçok memelinin UV ışığı altında biyofloresans (parlama) özelliği gösterdiğini ortaya koydu.
Peki ama neden? İşte burası hala bir sır. Ancak Avustralya'daki hayvanların fotolüminesansının kimyası üzerine yapılan yeni bir çalışma, bu konuya biraz olsun (mecazi anlamda) ışık tutuyor. Nasıl mı? Yol kenarında ölü bulunan hayvanların kürklerini kazıyarak ve bu kürkler üzerinde bilimsel analizler yaparak.
Biyofloresans, biyolojik bir parlama türüdür. Bu süreçte, 'lüminofor' adı verilen moleküller ışığı emer ve farklı bir dalga boyunda yeniden yayar.
Bu durum, ateş böcekleri gibi organizmanın kendi kendine ve aktif olarak ışık ürettiği biyolüminesansdan farklıdır. Biyofloresans için dış bir ışık kaynağının varlığı gerekir.
Birçok hayvanın biyofloresans özelliği gösterdiği biliniyor: Bukalemunlar, balıklar, deniz kaplumbağaları ve kurbağalar dikkat çekici örneklerden sadece birkaçı. Keratin ve kolajen gibi proteinler sayesinde tüy, pençe, bıyık, kemik ve hatta dişler bile biyofloresan olabilir.
Ancak 2020 yılında, bilim insanları doldurulmuş bir ornitorenk örneğine UV ışığı tuttuklarında büyük bir sürprizle karşılaştılar: Kürkü, keratinden beklenen düşük seviyeli parlamadan çok daha güçlü bir şekilde parlıyordu. Bu deney, bir vombat ve diğer Avustralya hayvanları üzerinde tekrarlandığında, onların da özel bir 'parlama'ya sahip olduğunu ortaya çıkardı. Nihayetinde araştırmacılar, UV altında parlayan 125'ten fazla memeli türü keşfetti.
Bu olayın ilginç yanı, her yerde görülmemesi. Bazı memelilerde, bazı keseli hayvanlarda ve tek deliklilerde (ornitorenk gibi) bu özellik gözlemleniyor.
Bu durum, parlamanın evrimsel bir avantaja sahip olabileceği anlamına gelebilir - ancak aynı zamanda evrimsel bir tesadüf de olabilir. Hayvanların nasıl parladığını anlamak, neden parladıklarını bulma yolculuğunda önemli bir adımdır. Bu yüzden bir grup zoolog, bu konuyu araştırmak için yola çıktı.
Araştırmacılar, floresan olduğu bilinen çeşitli hayvanların kürklerinin kimyasını analiz etmek için yüksek performanslı sıvı kromatografisi ve elektrosprey iyonizasyon kütle spektrometrisi gibi teknikleri kullanmak istedi.
Bu teknikler, örnekteki molekülleri sırasıyla sıvı ve gaz fazlarına ayırmayı içerir; tahmin edebileceğiniz gibi, örneğe oldukça zarar vericidirler, bu da müze koleksiyonlarında saklanan doldurulmuş örnekler için ideal değildir.
Bu nedenle araştırmacılar farklı bir kaynağa yöneldiler: Yol kenarında ölü bulunan hayvanlar. Yol kenarında bulunan hayvanlardan kürk örnekleri alıp testlerini gerçekleştirdiler.
Araştırmacılar, test edilen tüm hayvanlarda 'protoporfirin' adı verilen bir lüminoforun bulunduğunu gösterdi. Ancak her örnekte birden fazla lüminofor türü vardı ve bunlar hayvandan hayvana değişiklik gösteriyordu.
Bulgular, parlamanın bir nedeni *olabileceğini* düşündürüyor, ancak bu nedenin ne olduğu konusunda hala tam olarak bir bilgiye sahip değiliz. Bilim insanları, bunun, parlayan memelilerin çoğunun alaca karanlıkta aktif olmasıyla ilgili olabileceğini düşünüyor. Belki de bu, hayvanların düşük ışık koşullarında birbirlerini tanımalarını sağlıyordur.
Ya da bu durum, hiçbir amacı olmayan tamamen rastgele bir olay da olabilir; sonuçta, bir özellik hayatta kalma şansınızı azaltmıyorsa, evrimin onu elemesine gerek yoktur.
Bu gizemi çözmek muhtemelen çok daha fazla analiz gerektirecektir; bu sadece çok daha büyük biyolojik resmin küçük bir parçası. Ancak yine de önemli bir parça.
Araştırmacılar, bu çalışmanın, 50 yıldan uzun bir süre önce iki triptofan metabolitinin tanımlanmasından bu yana Avustralasya memelilerinin kürkündeki fotolüminesansa katkıda bulunan lüminoforların ilk kimyasal analizi olduğunu belirtiyor.
Bulgular, PLOS One dergisinde yayınlandı.