Hayatın Dünya'da nasıl ve ne zaman başladığı, bilim insanları için hala en büyük gizemlerden biri. Basit kimyasalların nasıl olup da kendi kendini kopyalayabilen, enerji üretebilen canlı hücrelere dönüştüğü sorusu, milyarlarca yıllık bir tarihin perdesinin arkasında saklı.
Ancak jeolojik kanıtlar, hayatın düşündüğümüzden çok daha erken ortaya çıkmış olabileceğini gösteriyor. Bilim insanları, 4.2 milyar yıl öncesine, yani gezegenimizin oluşumundan sadece 250 milyon yıl sonrasına kadar uzanan yaşam izlerine rastladılar. Örneğin, 3.7 milyar yıl öncesine ait fosilleşmiş mikrobiyal yapılar (stromatolitler) ve 4.1 milyar yıl öncesine ait kayaçlardaki kimyasal izler, erken dönemde yaşamın varlığına işaret ediyor.
Yaşamın en eski kökenlerini anlamak için genetik çalışmalar da yapılıyor. Bilim insanları, tüm canlıların ortak atası olduğu düşünülen hipotetik bir ilk hücre (LUCA - Last Universal Common Ancestor) kavramını kullanarak yaşamın seyrini anlamaya çalışıyor. LUCA'nın 3.6 ila 4.3 milyar yıl öncesine ait olabileceği düşünülüyor.
Yaşamın tam olarak ne zaman ortaya çıktığı konusundaki tartışmalar sürse de, giderek netleşen bir şey var: Bu süreç, gezegenin oluşumundan sonra çok da uzun sürmedi, nispeten hızlı gerçekleşti.
Yeni yayımlanan bir analiz, Dünya'daki ve diğer Dünya benzeri gezegenlerdeki hızlı yaşam başlangıcı (abiyogenez) kanıtlarını inceledi. Yapılan istatistiksel değerlendirmeler, daha önce yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçları destekliyor ve hatta bu olasılığı güçlendiriyor. Özellikle LUCA'nın 4.2 milyar yıl öncesine ait olabileceğine dair yeni bulguların ışığında yapılan analizler, yaşamın Dünya benzeri koşullarda hızla ortaya çıktığı hipotezi lehine güçlü kanıtlar sunuyor.
Bu durum, "zayıf antropik ilke" olarak bilinen bir kavramla ilişkili gerilimi de hafifletiyor. Bu ilke, eğer gezegenimiz akıllı yaşam için uygun olmasaydı biz de burada olmazdık der. Ancak yaşamın bu kadar erken başlaması, akıllı yaşamın ortaya çıkmasının ise çok daha uzun sürmesi bir çelişki gibi görünebilir. Yeni analiz, gözlemimizin (akıllı yaşam olarak varlığımız) yaşamın başlangıç zamanı hakkındaki anlayışımızı ne kadar etkilediği sorusuna daha nesnel bir yaklaşım getiriyor.
Araştırma, bu hızlı başlangıcın, gezegenin yaşanabilir ömründen bağımsız olarak (eğer koşullar uygunsa) gerçekleşme olasılığının yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak bu bulgu, yaşamın evrende yaygın olduğu anlamına gelmiyor. Dünya benzeri koşulların kendisinin ne kadar nadir olduğu hala büyük bir soru işareti. Ayrıca basit yaşamın hızla ortaya çıkması, akıllı yaşamın da hızla gelişeceği anlamına gelmez. Akıllı yaşamın ortaya çıkması milyarlarca yıl sürmüştür ve bu süreç çok daha nadir olabilir.
Ne yazık ki, yaşamın kökeni ve yaygınlığı hakkında elimizdeki tek veri noktası kendi gezegenimiz. Eğer Mars'ta, Okyanuslu bir ayda veya bir ötegezegen üzerinde eski ya da mevcut yaşam kanıtı bulabilirsek, bu alandaki anlayışımızda devrim niteliğinde bir sıçrama yaşanacaktır. Şu an için en büyük görevimiz, Dünya'dakilere benzer koşulların evrende ne kadar yaygın olduğunu araştırmaktır.