Bugün kullandığımız Windows 11'in kökleri, aslında bundan 31 yıl önce yayımlanan Windows NT 3.5'e dayanıyor. 'Yeni Teknoloji' olarak da bilinen Windows NT ailesinin en kritik sürümü olarak kabul edilen NT 3.5, teknolojinin nasıl evrildiğini anlamak için önemli bir dönüm noktasıdır.
Microsoft'un NT'yi ilk duyurduğunda hedefi ev kullanıcıları değildi. NT, kurumsal dünya için tasarlanmıştı; o dönemde ağ güvenliğinde Novell NetWare'in, profesyonel bilgisayar kullanımında ise UNIX iş istasyonlarının hakim olduğu bir pazardı. O dönemde genel kullanıcıların bildiği Windows 3.1, temel olarak bir MS-DOS arayüzüydü ve bu durum, profesyonel kullanıcıların gözünde NT'yi daha ciddi bir alternatif haline getiriyordu.
Buna karşılık Windows NT, sıfırdan tasarlanmış, tamamen 32-bit bir işletim sistemiydi. Taşınabilir bir çekirdek, öncelikli çoklu görev yeteneği ve korumalı bellek gibi özelliklere sahipti. DEC'in VMS sistemlerinde deneyim kazanmış mühendislerden oluşan bir ekip tarafından geliştirilen Windows NT, Microsoft'un tüketiciye yönelik ürünlerinin çok ötesinde uzun vadeli hedeflerle tasarlanmıştı.
İlk sürüm olan Windows NT 3.1, 1993 yılında piyasaya sürüldüğünde, pratik bir işletim sisteminden çok bir konsept kanıtı niteliğindeydi. Geliştirme aşamasında Microsoft'un IBM ile yaşadığı başarısız ortaklığın bir yansıması olarak 'NT OS/2' olarak kod adı verilen bu sürüm, oldukça ağır çalışıyordu. Minimum sistem gereksinimleri arasında 80386 işlemci ve 12MB RAM istiyordu; oysa o dönemde 4MB RAM standart, 8MB ise oldukça lükstü. Güvenli, modern ve ileri görüşlü olmasına rağmen, incelemelerde en sık kullanılan kelime 'yavaştı'.
İşte tam bu noktada Windows NT 3.5 sahneye çıktı. 'Daytona' kod adıyla bilinen bu sürüm, işletim sistemini baştan yaratmasa da en iyisini yaptı: Optimize etti, hafifletti ve hızlandırdı. Microsoft, ağ yığınının büyük bölümlerini yeniden düzenleyerek dosya ve yazdırma paylaşımını önemli ölçüde hızlandırdı. Performans iyileştirmeleri bellek gereksinimlerini düşürdü ve sistem, hem bir iş istasyonu işletim sistemi hem de bir sunucu olarak meşru bir şekilde güvenilir hale geldi. Daytona, NT'nin bir deney olmaktan çıkıp gerçek bir ürün gibi hissettirdiği sürümdü.
Performansın yanı sıra, ağ oluşturma en önemli geliştirmeydi. Windows NT'nin ağ konusuna olan odaklanması o kadar fazlaydı ki, birçok kişi 'NT'nin 'Network Technology' (Ağ Teknolojisi) anlamına geldiğini sanırdı. NT 3.5, internetin halkın bilincine yeni yeni girmeye başladığı bir dönemde, birinci sınıf TCP/IP desteği sundu. Microsoft, FTP ve Telnet istemcileri gibi yardımcı programları, yenilenen TCP/IP yığınıyla birlikte sunarak NT makinelerinin bu hızla büyüyen 'world wide web'e kolayca bağlanmasını sağladı. NetWare veya erken UNIX kutularıyla karşılaştırıldığında, NT aniden hantal bir merak olmaktan çıkıp ciddi bir rakip haline gelmişti.
Bugün sıklıkla unutulan bir diğer detay ise, NT'nin sadece Intel'in x86 dünyasıyla sınırlı olmadığıydı. Microsoft, NT 3.5'i MIPS işlemciler, DEC'in Alpha işlemcileri ve hatta daha sonra PowerPC işlemciler için de sundu. Bu durum, Cutler'ın taşınabilirliğe olan takıntısının bir göstergesiydi. Çekirdek, bir donanım soyutlama katmanı (HAL) etrafında tasarlanmıştı; bu, o dönem için iddialı bir fikirdi ve aynı kod tabanının teorik olarak farklı mimarilerde çalışabileceği anlamına geliyordu. Uygulamada, Intel'in üretim gücü sayesinde x86 kısa sürede baskın hale gelse de, 1994'te NT'nin çapraz platform bir işletim sistemi fikri sadece pazarlama sloganı olmanın ötesindeydi; gerçekten de bu platformlarda yerini almıştı.
Ancak arayüz eski moda kalmıştı. NT 3.5, klasik Program Yöneticisi ve Dosya Yöneticisi ile Windows 3.1'e benziyordu. Bu tanıdık cephe, 16-bit Windows'tan geçenler için kullanımı kolaylaştırsa da, profesyonel kullanıcılar arasındaki benimsenmeyi muhtemelen yavaşlatmıştı. Orijinal 3.5 sürümünden sadece dokuz ay sonra piyasaya sürülen Windows NT 3.51, Common Controls kütüphanesi gibi özellikler ekleyerek Windows 95 uygulamalarının NT üzerinde de çalışmasını çok daha kolay hale getirdi.
Ancak NT, görünüşten çok temeli atmakla ilgiliydi. 1996'da Windows 95 kabuğunun entegre edildiği NT 4.0 piyasaya çıktığında, yön belliydi. NT, Microsoft'un DOS tabanlı Windows'a karşı verdiği iç savaşı kazanmıştı. Windows 2000, NT tabanlı bir sistemin hem iş istasyonu hem de tüketici kullanım senaryolarına hizmet edebileceğini kanıtladı ve bu durum, 2001'de tüketici ve kurumsal kullanımları tek bir NT kod tabanında birleştiren Windows XP ile zirveye ulaştı.
Geriye dönüp baktığımızda, Windows NT 3.5 geçiş niteliğinde bir sürümdü. 'Yeni Teknoloji'nin değerini kanıtlamaya başladığı andı. Gösterişli değildi ama önemliydi, çünkü Daytona olmadan XP yoktu, Windows 7 yoktu, Windows 11 yoktu. Sadece Microsoft'un DOS'tan tam olarak kurtulamadığı ve hepimizin muhtemelen Mac kullandığı bir dünya olurdu.
Çoğu insanın hiç kurmadığı bir işletim sistemi için oldukça büyük bir miras.