Viking Çağı'nda hamileliğin zorlu bir deneyim olduğu şüphesiz. Ancak bu dönemdeki hamilelik deneyimleri, hakkında çok az kayıt bulunması nedeniyle genellikle göz ardı edilmiştir. Yapılan yeni bir sanat ve edebiyat analizi, Viking Çağı'nda hamileliğin parçalı ama büyüleyici tarihine ışık tutuyor.
Arkeologlar binlerce Viking mezarı ortaya çıkarmış olsa da, anne-bebek ve özellikle bebek mezarları bu dönemde oldukça nadir. Oysa doğum ve gebelikle ilişkili ölümlerin yüksek olması beklenir. Bu durum, bebeklerin anneleriyle birlikte gömülmediğini veya belki de bebeklere aynı defin törenlerinin uygulanmadığını düşündürüyor.
Edebiyat ve sanatta hamile kadınlar genellikle hikayelerin dışında tutulmuş, ancak sagalarda (Viking destanları) iki çok bilinen tasvir var ve bunların hiçbiri pasif portreler değil.
Bir sagada, Eirik'in kızı Freydís, ileri derecede hamile olduğu halde Grönland ve Kanada'nın yerli halklarıyla yapılan bir savaşın ortasında kalır. Vikingler geri çekilirken, Freydís "Bana bir silah verin yeter, sanırım hepinizden daha iyi savaşabilirim!" diye bağırır. Ancak kimse onu dinlemez. Erkekler kaçmaya devam ederken, ağır hamile olan Freydís yetişmekte zorlanır. Öfkelenen Freydís, ölü bir Viking'in kılıcını alır, saldırganlara döner, elbisesini indirir ve çıplak kılıcı göğsüne vurur. Anlatıya göre bu hareket, saldırganları hızla geri çekilmeye korkutur. Sonrasında ise Vikingler, Freydís'in bu cesaretine pek önem vermemiş görünürler. Yapılan analizi yürüten arkeologlardan biri, hamile savaşçı kadınlarla ilgili basitleştirilmiş anlatılardan kaçınmak gerektiğini, ancak en azından sanat ve hikayelerde, askeri ekipmanlı hamile kadınlar hakkında fikirlerin dolaştığını belirtiyor. Freydís'in bu davranışının, incelenen gümüş bir figürindeki tasvirle benzerlik gösterebileceği ifade ediliyor; bu figürde, belirgin karnını saran kollarıyla, burun korumalı bir miğfer takıyor gibi görünen hamile bir kadın tasvir edilmiştir.
Başka bir sagada ise hamile Guðrún, kocasının katili tarafından provoke edilir. Katil, kanlı mızrağını Guðrún'un hamile karnını örten şala silerken, "Sanırım bu şalın altında kendi ölümüm yatıyor" der. Bu kehanet, hikayenin ilerleyen bölümlerinde Guðrún'un oğlunun babasının intikamını almasıyla gerçekleşir. Araştırmacılar, fetüsün yalnızca elit Erken İzlanda'nın akrabalık sistemine değil, aynı zamanda karmaşık kavgalar, ittifaklar ve intikam ilişkilerine de dahil olduğunu belirtiyorlar.
Bu hikayeler elbette yüksek sosyal statüye sahip kadınların deneyimlerini ve hamileliğe karşı tutumları yansıtır. Araştırmacılar, aşırı hiyerarşik ve köleleri içeren bir toplumda, hamile kişinin konumuna bağlı olarak tutumların çok farklı olacağını tahmin ediyorlar. Örneğin, yasal düzenlemelerin hamileliği satın alınacak bir köle kadında "kusur" olarak görmesi veya ast halklardan doğan çocukların sahiplerinin malı olması gibi durumlarla birlikte düşünüldüğünde, hamileliğin vücutları oynaklığa, riske ve sömürüye de açık hale getirebileceği açıkça görülmektedir.
Araştırmacılar, siyasetin yalnızca savaş meydanlarında veya devlet oluşumlarıyla yaşanmadığını savunuyor. Genellikle göz ardı edilen hamile kadınların deneyimlerini keşfetmenin, arkeologların geçmiş medeniyetleri daha iyi anlamalarına yardımcı olacağını iddia ediyorlar. Bu araştırma, saygın bir bilimsel dergide yayınlanmıştır.