Günümüzde sosyal medya platformlarında sıklıkla karşımıza çıkan 'sadece su ile oruç tutma' gibi uzun süreli açlık diyetleri popülerleşiyor. Ancak araştırmacılar, potansiyel olumsuz etkileri nedeniyle bu tür diyetlere başlamadan önce mutlaka tıbbi tavsiye alınması gerektiğini vurguluyor.
Uluslararası bir araştırma ekibi tarafından yapılan yeni bir çalışma, 20 kişi üzerinde 10 gün süren (su dışında hiçbir şey tüketilmedi) sadece su ile açlık diyetinin etkilerini analiz etti. Katılımcılar ortalama yüzde 7,7 oranında vücut ağırlığı kaybetti. Ancak aynı zamanda baş ağrısı, uykusuzluk ve düşük tansiyon gibi yan etkiler de yaşandı.
Genel olarak, uzun süreli açlığın vücutta iltihaplanmayı artırdığı ve strese neden olduğu gözlemlendi. Bu durum, özellikle mevcut kalp veya damar rahatsızlıkları olan kişiler için çok sayıda sağlık komplikasyonuna yol açabilir.
Araştırmayı yürüten bilim insanlarından biri, başlangıçta uzun süreli su orucunun vücuttaki iltihaplanmayı azaltacağını düşündüklerini belirtti. Ancak tam tersine, uzun süreli açlığın vücudu strese soktuğunu ve kan plazmasındaki iltihaplanma yanlısı proteinlerin sayısını artırdığını buldular. Bu bulgu, mevcut kalp ve damar rahatsızlıkları olan kişilerde sağlık sorunları riskini potansiyel olarak artırabileceğine işaret ediyor.
Araştırmacılar, açlığın vücut üzerindeki etkilerini esas olarak protein seviyeleri aracılığıyla ölçtüler. CRP ve IL-8 gibi iltihaplanma ile ilişkili bir dizi protein, katılımcıların kan plazmasında önemli ölçüde daha bol hale geldi.
Diğer etkiler de gözlemlendi: Kas ve kemik yıkımıyla bağlantılı protein seviyeleri azaldı. Ayrıca Alzheimer hastalığının gelişimiyle güçlü bir şekilde ilişkili olan amiloid beta proteinleri de azaldı.
Ancak elde edilen kanıtlar henüz kesin değil. Bunlar, tamamı tıbbi olarak aşırı kilolu sınıflandırılan küçük bir grupta elde edilen yalnızca ilk bulgular. Etkiler, daha geniş örneklem gruplarında veya farklı vücut tiplerine sahip kişilerde değişkenlik gösterebilir.
Vücudu uzun süre yiyecekten mahrum bırakmanın oldukça ciddi dezavantajları olduğu görülüyor. Bu da böyle bir diyete başlamadan önce mutlaka tıbbi tavsiye alınması gerektiği anlamına geliyor.
Araştırmacılar yayımladıkları makalede, uzun süreli açlık sırasında akut iltihaplanma tepkisinin geçici bir adaptif mekanizma olarak hizmet edebileceğini, ancak yeniden beslenme sonrasında devam edebilecek potansiyel kardiyometabolik etkiler açısından endişeler doğurduğunu yazdı. Farklı popülasyonlarda uzun süreli açlığın uzun vadeli moleküler ve klinik etkilerini netleştirmek için daha fazla araştırmanın gerekli olduğu belirtiliyor.
Ekip, hücre yaşlanmasını yavaşlatma, iltihaplanmayı azaltma (burada görülenin tam tersi) ve hastalık riskini düşürme gibi aralıklı orucun potansiyel faydalarını vurgulayan önceki çalışmalara işaret ediyor. Bu da konunun karmaşık bir tablo çizdiğini gösteriyor.
Son yıllarda, uzun süreli açlıktan çok aralıklı oruca daha fazla dikkat çekiliyor. Aralıklı orucun, kilo kaybı açısından herhangi bir fayda görmek için genellikle kalori kontrolü ile birleştirilmesi gerektiği ve yine dikkate alınması gereken dezavantajları olduğu biliniyor.
Açlık söz konusu olduğunda 'herkese uyan tek bir strateji' olmadığı açıkça görülüyor. Vücudun yiyecek ve enerji tedarikini keserek kilo verme girişimlerinin dikkatli bir şekilde yönetilmesi gerekiyor.
Araştırmayı yürüten bilim insanlarından biri, insanların kilolarını yönetmek için etkili yollar aradığını ve sadece su ile açlığın etkilerinin dramatik olabilmesine rağmen, bu diyetlerin vücut üzerindeki uzun vadeli etkilerini anlamak için daha fazla çalışma yapılması gerektiğini ifade etti.