Bilim insanları, şiddetli belirtiler gösteren kronik yorgunluk sendromu (CFS/ME) hastalarının kanında benzersiz bir moleküler iz keşfettiler. Bu bulgu, yıllardır çare arayan hastalar için umut ışığı olsa da, uzmanlar arasında temkinli bir beklenti de yarattı.
Doğu Anglia Üniversitesi ve Oxford Biodynamics adlı biyoteknoloji firması araştırmacıları, 200'den fazla kan biyobelirteci kullanarak, CFS/ME'yi yüzde 96 doğrulukla teşhis edebilen bir test geliştirdiklerini iddia ediyor. Araştırmacılardan moleküler biyolog Dmitry Pshezhetskiy, bu gelişmenin önemli bir adım olduğunu belirterek, "Bazı hastaların göz ardı edildiğini veya hastalıklarının 'tamamen psikolojik' olduğu söylendiğini biliyoruz. İlk kez, ME/CFS'yi güvenilir bir şekilde teşhis edebilecek basit bir kan testimiz var - bu da bu karmaşık hastalığın teşhis ve yönetim biçimini dönüştürebilir." dedi.
Bu sonuçlar, kronik ağrı, baş dönmesi ve grip benzeri semptomlar için cevap arayanlara umut verse de, bağımsız uzmanlar ve kuruluşlar bu oranlara karşı temkinli yaklaşıyor. Çalışmaya dahil olmayan emekli doktor Alastair Miller, bu doğruluk seviyesinin bu tür testler için "neredeyse duyulmamış" olduğunu ve bunun oldukça dikkat çekici bir iddia olduğunu söyledi. Miller ayrıca, bu durumun büyük bir heyecanla başlatılan ancak hastaların beklentilerini gerçek dışı bir şekilde yükselten bir başka yanıltıcı umut olmasından endişe ettiğini dile getirdi.
ME/CFS için kan testlerine yönelik önceki araştırmalardan farklı olarak, bu yeni çalışma tek bir veya iki biyobelirtece değil, çok sayıda biyobelirtece dayanıyor. Ancak, şiddetli etkilenen hastalarda bulunan "güçlü sistemik" sinyalin yalnızca sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında 'güçlü' olduğu belirtildi. Çalışmada, orta veya hafif CFS/ME'li kişilerin veya benzer semptomlara neden olabilen diğer rahatsızlıklara sahip hastaların kanları analiz edilmedi. Bu adımlar, doğru bir teşhis testi için gereklidir.
Çalışmaya dahil olmayan uygulamalı istatistikçi Kevin McConway, testin kanser veya otoimmün hastalıklar gibi diğer kronik rahatsızlıklara sahip kişilerde nasıl çalışacağına dair "hiçbir garanti olmadığını" açıkladı.
Bu yılın başlarında bilim insanları, CFS/ME kan biyobelirteçleri üzerine mevcut araştırmaları incelemiş ve henüz pratik bir test olmamakla birlikte, ortaya çıkan sonuçların gelecekteki klinik kullanımlar için umut vaat ettiğini belirtmişlerdi. Bilim insanları yıllardır dünyada farklı yaklaşımlarla CFS/ME'yi teşhis etmeye çalışıyor ve bu çabalar farklı başarı düzeyleri gösteriyor.
Doğu Anglia Üniversitesi ve Oxford Biodynamics'in yakın tarihli araştırması, çevremizin veya davranışımızın genlerimizin nasıl ifade edildiğini değiştirdiği epigenetik değişikliklere dayanıyor. Episwitch® adlı mevcut bir platformu kullanan ekip, şiddetli CFS/ME'li 47 hasta ve aynı yaştaki 61 sağlıklı bireyde epigenetik düzenleyicileri test etti. Bu belirteçlerden 200'ünü kullanarak, testler CFS/ME'li kişiyi yüzde 96 oranında doğru bir şekilde tespit edebildi.
EpiSwitch® platformu, aynı mantıkla prostat kanseri için klinik testler oluşturmak amacıyla zaten kullanılıyor. Ancak CFS/ME'nin teşhis edilmesini bu kadar zorlaştıran nedenlerden biri, semptomlarının hemen her yönden oldukça değişken olmasıdır. Günümüzde, tüm hastaların aynı temel nedenden muzdarip olup olmadığı veya aynı patolojiye katkıda bulunan çeşitli nedenlerin olup olmadığı bilinmiyor. Ayrıca, diğer rahatsızlıklarla birçok örtüşme de mevcut.
ME Association UK yetkilileri, yaptıkları açıklamada epigenetik profillemenin "teşhis amaçlı bir kan testi arayışında önemli bir adım" olduğunu belirtti. Ancak, etkili bir teşhis testinin o duruma özgü yüksek hassasiyet ve özgüllüğe sahip olması gerektiğini vurguladılar. Bu nedenle, anormal durumun ME/CFS'nin çok erken evrelerinde ve ayrıca hafif veya orta derecede hastalığı olan uzun süreli hastalarda tutarlı bir şekilde mevcut olup olmadığının bilinmesi gerekiyor. Sonuç olarak, ME/CFS için yüksek derecede hassas ve özgül bir teşhis kan testine sahip olduğumuz sonucuna varmadan önce, bu bulguları doğru bir şekilde doğrulamak ve tekrarlamak için daha fazla araştırma yapılması gerektiği ifade edildi.
Çalışma Journal of Translational Medicine dergisinde yayımlandı.