Bu hafta bilim dünyasında birbirinden heyecan verici keşifler yaşandı. Evrenin uzak köşelerinde devasa bir dönen yapıdan, milyonlarca yıl öncesine uzanan insan topluluklarına kadar birçok ilginç gelişme bilim gündemini meşgul etti.
Bilim insanları, yaklaşık 140 milyon ışık yılı uzaklıkta, bilinen evrenin en büyük dönen nesnesini keşfettiler. Bu devasa filaman, Samanyolu Galaksisi'nden bile daha geniş ve 14 galaksiyi birbirine bağlayan bir zincirin parçası. Gökbilimciler, bu filamanın saniyede yaklaşık 110 kilometre hızla döndüğünü belirtiyor.
Daha yakına geldiğimizde ise araştırmacılar, güney Afrika'da genetik olarak 100.000 yıl boyunca izole kalmış bir insan topluluğuna odaklandı. Limpopo Nehri'nin güneyinde bulunan ve 10.000 yıl öncesine kadar uzanan insan iskeletleri incelendi. Elde edilen bulgular, 1.400 yıldan daha eski kalıntıların genetik yapısının modern insanlardan önemli ölçüde farklı olduğunu gösteriyor. Bu insanlar, insan genetik çeşitliliğinin ekstrem bir ucunu temsil ediyor.
Dünyanın diğer ucunda, Çin'de arkeologlar 4.000 yıllık antik bir şehrin kapılarının dışında devasa bir kurukafa çukuru buldular. Arkeologları şaşırtan durum ise, çukurdaki kafataslarının neredeyse tamamının erkeklere ait olması. Bu durum, bölgedeki diğer yerleşim yerlerinde rastlanan kurban ritüelleriyle bir tezat oluşturuyor. Ayrıca, Yunanistan'da 2.700 yıllık görkemli bir mezarda ters bir taç takmış bir kadının gömülmüş olması da arkeologları hayrete düşürdü.
Bu haftanın diğer önemli gelişmeleri arasında, Çin'de on yıllar önce başlatılan büyük bir ekosistem mühendisliği projesinin beklenmedik sonuçları yer alıyor. Çölleşmeyle mücadele etmek amacıyla hayata geçirilen ağaçlandırma projeleri, ülkenin su dağılımını değiştirerek bazı bölgelerde su seviyelerinin düşmesine neden oldu.
Öte yandan, Ölüm Vadisi'nde 1913 yılında kaydedilen dünyanın en sıcak hava rekorunun insan hatasından kaynaklanmış olabileceğine dair yeni araştırmalar ortaya çıktı. Avrupa'da ise Atlantik'teki önemli bir akıntının çökmesinin yüzyıllarca sürecek kuraklıklara yol açabileceği öngörülüyor.
Uzaydan gelen haberlerde ise, gezegenler arası bir ziyaretçi olan 3I/ATLAS kuyruklu yıldızının 'buz volkanları' ile patladığına dair yeni görüntüler paylaşıldı. Bu keşif, kuyruklu yıldızın yüzeyindeki buzun süblimleştiğini ve Güneş Sistemi'ndeki diğer buzlu cisimlere benzer özellikler taşıdığını gösteriyor.
Yaşamın Gizemleri bölümünde ise, rüyaların yaş ilerledikçe değişip değişmediği sorusu ele alındı. Bilim insanları, rüyaların kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebileceği gibi, aynı kişinin rüyalarının da yaşla birlikte değişebileceği ihtimalini inceliyor.
Teknoloji alanında öne çıkan bir gelişme ise, MIT'de geliştirilen yeni bir icat. Bu icat, ultrasonik ses dalgalarını kullanarak havadan içme suyu elde etmeyi sağlıyor ve kuru bölgelerde bile etkili olabiliyor. Bu yeni yöntem, geleneksel yöntemlere göre çok daha verimli.
Haftanın diğer bilimsel haberleri arasında, nesnelerin neden en rahatsız edici şekilde kırıldığını açıklayan 'maksimum rastlantısallık yasası', tembel gözü düzeltmek için anestezi enjeksiyonu yapmanın etkili olabileceğine dair erken çalışmalar ve anakondaların milyonlarca yıl önce neden devasa boyutlara ulaştığına dair bilgiler yer alıyor. Ayrıca, bir volkanik patlamanın Kara Ölüm'e yol açan bir 'kelebek etkisi'ni tetiklediği de araştırmalarla ortaya kondu.
Son olarak, Dünya'nın kabuğunda bulunan antik kaya oluşumlarının devasa, karbonsuz helyum rezervlerini barındırabileceği ve yaklaşan helyum kıtlığına çözüm olabileceği tartışılıyor. Bu hafta ayrıca, insan zekasının evrimini konu alan bir sinirbilimcinin görüşleri, yapay zeka tarafından üretilen görsellerin etik boyutları ve 'Moore Yasası'nın 50 yıllık yol göstericiliği gibi konulara da değinildi.
Bilim dünyasının hareketli anlarından biri de Bolivya'da keşfedilen 18.000'den fazla dinozor izi oldu. Bu keşif, antik bir kıyı şeridinde bulunan dinozor ayak izleri için yeni bir rekor teşkil ediyor.