Yapılan yeni bir klinik araştırmanın sonuçlarına göre, bir doz Lizerjik Asit Dietilamid (LSD) maddesi, yaygın anksiyete bozukluğu yaşayan bireylerde aylarca sürebilecek bir rahatlama sağlayabilir.
Perşembe günü yayınlanan araştırma sonuçları, ABD genelinde orta ila şiddetli anksiyete belirtileri gösteren 194 kişinin verilerini kapsıyor. Bu katılımcıların farklı dozlardaki LSD'ye verdikleri tepkiler, plasebo (etkisiz madde) tedavisiyle karşılaştırıldı. Bulgular, tek bir doz LSD'nin en az üç ay boyunca anksiyete semptomlarını hafiflettiğini gösterdi.
Ancak, çalışmada düşük dozlarda (25 veya 50 mikrogram) LSD verilen katılımcılarda semptomlarda belirgin bir iyileşme gözlenmedi. Etkinin daha yüksek dozlarda (100 veya 200 mikrogram) ortaya çıktığı ve özellikle 100 mikrogramlık dozun en iyi sonuçları verdiği belirtildi.
Tedaviden 12 hafta sonra, 100 mikrogramlık doz alan kişilerin yaklaşık %47'sinin standart anksiyete değerlendirme ölçeğine göre remisyonda (hastalığın gerilediği durum) olduğu belirlendi. Bu gruptaki kişilerin yaklaşık %65'inin ise anksiyete puanlarında en az yarı yarıya düşüş yaşandığı görüldü. Karşılaştırıldığında, plasebo grubunda 12. haftada sadece yaklaşık %20'lik bir kesim remisyondaydı ve yaklaşık %30'luk bir kesim puanlarında yarı yarıya düşüş yaşadı.
Bu çalışmanın, psikedelik madde araştırmaları alanına önemli katkılar yapma potansiyeli taşıdığı belirtiliyor. Bu, farklı LSD dozlarının anksiyete üzerindeki etkilerini plasebo ile karşılaştıran ilk çalışma olma özelliğini taşıyor. Ayrıca, çalışmada tedavi sürecine dışarıdan bir psikoterapi dahil edilmediği için, LSD'nin tek başına anksiyete giderici bir etkisi olup olmadığını daha net ortaya koyabileceği ifade ediliyor.
Çalışma, tedaviye erken yanıt ve eşlik eden depresif belirtiler üzerindeki olumlu etkileri de vurgulayarak, gelecekteki araştırmalar için umut vadeden bulgular sundu.
Mevcut anksiyete ilaçlarına rağmen, tüm hastaların bunlara yanıt vermediği biliniyor. Yapılan tahminlere göre, hastaların yaklaşık %50'si anksiyete tedavisinde kullanılan ilk basamak ilaçlardan (benzodiazepinler veya serotonin geri alım inhibitörleri gibi) yeterli yanıtı alamıyor.
Bu nedenle, daha etkili ve iyi tolere edilen anksiyete ilaçlarına olan ihtiyacın devam ettiği düşünülüyor.
LSD'nin bu alanda yeni bir umut ışığı olabileceği belirtiliyor. Bu psikedelik maddenin, beyin hücreleri arasındaki normalde etkileşimde bulunmayan iletişimi kolaylaştırarak zihin değiştirici etkilerini (görsel halüsinasyonlar, öfori gibi) tetiklediği düşünülüyor. Bu etkinin beyinde bir esneklik (plastisite) dönemi başlatabileceği ve bunun da anksiyetesi olan kişilerin hastalığa özgü zararlı düşünce kalıplarından kurtulmasına yardımcı olabileceği öne sürülüyor. Ancak bu mekanizma henüz tam olarak anlaşılamamış olup, araştırmalar devam ediyor.
Psikoterapi ile birlikte uygulanan LSD denemeleri, maddenin anksiyete tedavisinde olumlu ve kalıcı etkiler yaratabileceğini düşündürmüştü. Ancak bu denemeler iki müdahaleyi (LSD ve terapi) aynı anda test ettiği için, LSD'nin tek başına ne kadar katkı sağladığını belirlemek zordu.
Yeni çalışma, terapi almayan kişileri de dahil ederek bu soruyu araştırmayı hedefledi. Çalışmaya katılanların %18'inin, çalışmaya başlarken ve çalışma süresince dışarıdan psikoterapi aldığı belirtildi.
Çalışmaya katılan 194 kişinin başlangıçta anksiyete ölçeğinde ortalama 30 puan aldığı (ölçek 0-56 arası, 24 puan "şiddetli" anksiyete eşiği) ve 7 puan veya altının remisyon anlamına geldiği kaydedildi. 100 mikrogram doz alan hastaların puanlarında ortalama 21 puanlık bir düşüş yaşandığı gözlemlendi.
Çalışma yazarları, bir tedavi etkisinin doz gününden 1 gün sonra ortaya çıktığını ve 12. haftaya kadar devam ettiğini belirtti.
Tedaviyle ilişkili yan etkilerin büyük çoğunluğunun beklendik olduğu ve dozlama tamamlandıktan sonra ortadan kalktığı ifade edildi. Bu yan etkiler arasında görsel algı değişiklikleri, mide bulantısı, baş ağrısı ve öforik ruh hali yer alıyordu. Yan etkilerin plasebo grubu da dahil olmak üzere tüm çalışma gruplarında bildirildiği, ancak yüksek doz gruplarında daha sık görüldüğü belirtildi. Örneğin, 100 mikrogramlık gruptakilerin %90'ından fazlasında ve 200 mikrogramlık gruptakilerin ise tamamında halüsinasyon görüldüğü kaydedildi.
50 ve 100 mikrogramlık gruplarda ikişer kişi "sarhoş hissetme" bildirdi ancak dozlama seansı sonunda kendilerini normal hissettiler.
Yan etkiler genellikle hafif veya orta şiddette olmasına rağmen, birkaç kişinin denemeden çekilmesine neden oldu. Bu durum, LSD tedavisinin tüm hastalar için tolere edilebilir olmayabileceğini gösteriyor.
Çalışmanın, sadece üç aylık kısa bir takip süresi ve çalışma sırasında terapi gören bazı hastaların dahil edilmesi gibi bazı sınırlılıkları bulunuyor. Ancak genel olarak, çalışmanın psikedelik ilaçların tek başına tedavi olarak kullanımına yönelik düzenleyici yolları daha da bilgilendirebilecek önemli veriler sunduğu belirtildi.
Gelecekteki araştırmaların, özellikle tek bir dozun ardından, ilacın etkilerinin daha uzun süreler boyunca ne kadar iyi devam ettiğini değerlendirmesi gerekecek.