Utah'ta yaşanan trajik bir olay sonrasında, Utah Valisi Spencer Cox, sosyal medyayı toplumumuz için bir "kanser" olarak tanımladı ve bu dijital platformların etkileri hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bu olaylar, sosyal medyanın hayatımızdaki yerini ve olası tehlikelerini bir kez daha gözler önüne serdi.
Olayın merkezinde, yaz aylarında sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlarla dikkat çeken bir ismin, bir Utah üniversitesi ziyareti sırasında saldırıya uğraması yer aldı. Bu kişi, daha önce sosyal medya kullanımına dair şu tavsiyelerde bulunmuştu: "Her şey çok hızlı ilerlerken ve insanlar çıldırırken, sakin kalmak önemlidir. Telefonunuzu kapatın, kutsal metinleri okuyun, arkadaşlarınızla vakit geçirin ve internetteki öfkenin gerçek hayat olmadığını hatırlayın. Her şey yoluna girecek."
Ancak bu tavsiyelerin sahibi, kendi hayatında her zaman sakin, düşünceli veya başkalarına karşı nazik bir rol model olmamıştı. Daha çok dikkat çekici çıkışlarıyla biliniyordu. Örneğin, bir popüler şarkıcının nişanlılığı hakkında kendi isteği dışında yorum yaparak, şarkıcıyı "gerçeklikle daha fazla ilgilenmeye", "feministliği reddetmeye" ve "kocasına boyun eğmeye" çağırmıştı.
Yine de, verdiği tavsiyenin kendisi tamamen kötü değildi. Sosyal medya çoğu zaman en karanlık duygularımızı besliyor. Öfke, korku, hayal kırıklığı ve hatta kıskançlık gibi duyguların sürekli pekiştirilmesi, sürekli bu duygular içinde boğulmamızın bizim için iyi olamayacağı açık. Fiziksel dünyaya ve diğer insanların fiziksel varlığına bağlı kalmak, internetin yarattığı duygusal karmaşaya kapıldıktan sonra inanılmaz derecede dengeleyici olabilir.
Ancak, yapılan açıklamalara göre, olayın failinin mermilerinde çeşitli grafitiler bulunuyordu. Bunlar arasında çevrimiçi bir popüler kültür memi, "Hey faşist! Yakala!", popüler bir İtalyan şarkısının sözleri ve alaycı bir ifade yer alıyordu. Ayrıca, popüler bir video oyunundaki bir dizi komut dizisini çağrıştıran semboller de vardı. Bu tür ifadeler, özellikle çevrimiçi kültürden beslenen, hatta ciddi veya rahatsız edici konular hakkında bile şakacı bir dil kullanan bir yaşam tarzını yansıtıyor.
Vali Cox, düzenlediği basın toplantısında, sosyal medyanın insanlık için ne kadar zararlı olabileceğine dair endişelerini dile getirdi. İnsanların bu tür şiddet içeren görüntüleri işlemeye biyolojik ve evrimsel olarak hazır olmadığını belirtti. Cox, "Sosyal medya şu anda toplumumuzda bir kanserdir. İnsanları çevrimdışı olmaya, telefonlarını kapatmaya, doğada vakit geçirmeye, aile üyelerine sarılmaya ve topluluklarında iyilik yapmaya teşvik ediyorum." dedi.
Bu sözler, potansiyel olarak olaya karışan kişilere yönelik bir çağrı olarak da yorumlanabilir. Belki de daha fazla çevrimdışı etkileşim, bu tür eylemleri engellemeye yardımcı olabilirdi. Ancak, basit tavsiyelerin her zaman işe yaramayabileceğini ve bazı durumlarda kişisel ilişkilerin de karmaşık olabileceğini unutmamak gerekir.
Vali Cox, sosyal medyanın hem büyük iyilikler hem de korkunç kışkırtmalar ve yanlış bilgiler yayma gücüne sahip bir araç olup olmadığı veya sadece bir "kanser" olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Ars okuyucularının bu konuda bölünmüş olabileceği düşünülüyor. Bir yandan, güçsüzlerin güçlülerin yalanlarını ortaya çıkarabileceği, diktatörleri devirebilecek "renkli devrimler" başlatabileceği ve hatta matbaadan bile daha kolay ve daha ucuza fikirlerini yayabileceği belirtiliyor. Diğer yandan ise yanlış bilgiler, nefret söylemi, "iptal kültürü", dolandırıcılıklar, etnik milliyetçilik, şiddet ve pornografinin kolayca paylaşılması, teknoloji devlerinin bönlüğü ve sosyal medya platformlarını açtığınızda bazı kişilerin gizli ırkçı olduğunu fark etme gibi olumsuzluklar sıralanıyor.
Bu olumsuz etkilerin teknolojiye daha fazla aşina oldukça düzenleneceği veya bastırılacağı, yoksa sosyal medya uygulamalarının temel bağımlılık yaratan tasarımının insan iradesi ve refahı için çözülemez bir zorluk teşkil edip etmeyeceği sorusu önemli bir soru olarak karşımızda duruyor. Belki de suçu "bağımlılık yaratan teknolojiye" yüklemek yerine, insanların aslında gösteriş, öfke, zulüm ve başkalarını dışlayarak oluşan topluluk duygusunu özlediğini kabul etmek gerekir. Bu görüşe göre, sosyal medya daha çok durumumuzun bir teşhis aracı olabilir, nedeni değil.
Belki de bu durum "hepsi" anlamına geliyordur. Ekran süresini sınırlayarak, en zehirli topluluklardan kaçınarak ve çevrimiçi düzenbazları ve aptalları engelleyerek sosyal medyanın erdemlerini koruyup kusurlarını sınırlayabilir miyiz? Belirli bir topluluk arasında büyük ölçüde üretken bir girişim olan yorumların genel başarısından dersler çıkarabilir miyiz? Mevcut küresel sosyal medya keşmekeşinden ziyade daha küçük ve daha denetlenen gruplara dönmeyi mi hedeflemeliyiz? Sosyal medya uygulamalarından daha fazla denetim talep etmeli miyiz ve eğer öyleyse, bu denetimi "tarafsız" mı tutmak istiyoruz yoksa daha açık bir şekilde "politik" olmasına mı izin vermeliyiz? Belirli türdeki gönderilere ve gönderi sahiplerine karşı "kapıları yükselterek" ne kazanacağız ve ne kaybedeceğiz?
Yoksa Vali Cox'un metaforunun aslında önerdiği gibi, sosyal medyayı kurtarılamaz bir şey olarak görüp kemoterapi, radyasyon ve cerrahın neşterini mi kullanma zamanı geldi mi?