Ara

Şekerle İlişkisi Yok: ‘Diğer Diyabet’ Nedir ve Neden Bilinmiyor?

Tip 1 ve tip 2 diyabet olarak bildiğimiz diyabeti mellitus, artan küresel yaygınlığı ve yaşam tarzı ile otoimmüniteyle olan bağlantısı nedeniyle toplumun büyük bir kesiminin dikkatini çekiyor. Ancak, çok daha az bilinen ve kan şekerinden tamamen bağımsız olan diyabet insipidus, dünya genelinde yüz binlerce insanı etkiliyor.

Her iki diyabet türünün ortak noktası, aşırı idrar çıkarma semptomudur. Yunanca 'içinden geçmek' anlamına gelen 'diabetes' kelimesi, bu durumdaki hastaların yaşadığı durumu oldukça iyi özetler.

Diyabeti mellitus'ta, vücut yeterli insülin üretmediğinde veya insülini doğru kullanamadığında kanda şeker birikmesi olur. Bu durumda, fazla şeker idrara geçer ve bu şeker, vücuttaki suyu da beraberinde çeker. Bu da sık ve bol idrara çıkmaya neden olur. Eskiden Hipokrat gibi hekimlerin teşhis için hastalarının idrarını tattığı rivayet edilse de, günümüzde basit testlerle tanı konulabiliyor.

Diyabet insipidus ise diyabeti mellitus'tan tamamen farklı bir hastalıktır ve kan şekeriyle hiçbir ilgisi yoktur. Sorun, vücudun ne kadar su tutacağını veya atacağını düzenleyen arginin vazopressin (AVP) adı verilen bir hormonla ilgilidir. Hipofiz bezi tarafından üretilen bu hormon, vücudun su tasarruf sistemi gibi çalışır. Susuz kaldığınızda böbreklere suyu idrarla atmak yerine geri emmesini söyler.

Bu sistem bozulduğunda, böbreklerin suyu tutma yeteneği kaybolur. Ne kadar su içilirse içilsin, kişi sürekli susuz kalır ve açık renkli, seyreltilmiş idrar üretir. Bu durum, Birleşik Krallık'ta bile her yıl binlerce kişiyi etkileyen can sıkıcı bir döngü yaratır.

En sık görülen nedeni AVP üretimindeki sorundur. Bu hormon beyindeki hipotalamus bölgesinde üretilir ve ardından hipofiz bezine taşınır. Beyin tümörleri, kafa travmaları veya beyin ameliyatları bu hassas sistemi bozabilir. Genetik faktörler veya beyin enfeksiyonları da hormon üretimini etkileyebilir. Bazı durumlarda ise net bir neden belirlenemeyebilir.

Gebelik döneminde de gestasyonel diyabet insipidus adı verilen farklı bir türü görülebilir. Plasenta tarafından üretilen bir enzim, AVP'yi parçalayarak işlevini engeller. Neyse ki bu nadir durum genellikle doğumdan sonra düzelir.

AVP eksikliğinde tedavi genellikle desmopressin adı verilen sentetik bir AVP sürümüyle yapılır. Bu ilaç, vücudun su tutma yeteneğini yeniden kazandırır.

AVP'ye direnç olduğunda ise durum daha karmaşık hale gelir. Bu durumda böbrekler AVP'ye yanıt vermez. Doğumsal olabilen bu tür, elektrolit dengesizlikleri veya bazı ilaçlar nedeniyle böbrek hasarı sonucu da gelişebilir. Özellikle bipolar bozukluk tedavisinde kullanılan lityum bu duruma yol açabilir. Bu durumda düşük tuzlu diyetler ve bol sıvı tüketimi önemlidir.

Daha da şaşırtıcı olanı, beynin susuzluk merkezinin bozulduğu dipsogenik diyabet insipidus'tur. Bu durum da tümör, travma veya enfeksiyonlar nedeniyle oluşabilir ve aşırı içme isteğine yol açar. Bu aşırı sıvı alımı AVP üretimini baskılayarak kısır döngü yaratır ve kan sodyum seviyelerini tehlikeli derecede düşürebilir.

Bu durum bazen psikiyatrik rahatsızlıklar nedeniyle aşırı su içilen psikojenik polidipsi ile karıştırılabilir. Aşırı su tüketimi, bazı sporcular tarafından sağlıklı yaşam trendi olarak benimdense de, tehlikeli seviyelere ulaştığında vücut için toksik olabilir ve altta yatan bir sağlık sorununa işaret edebilir.

Diyabet insipidus, 'diyabet' teriminin sadece kan şekeri sorunlarından ibaret olmadığını bizlere hatırlatır. Bu diğer diyabet türü daha az yaygın olsa da, tedavi edilmediğinde ciddi sonuçlara yol açabilir. Sürekli aşırı susama, su tüketme ve idrara çıkma gibi belirtileri yaşayan herkesin acilen tıbbi yardım alması önemlidir.

Önceki Haber
Bilim Dünyasında Haftanın Öne Çıkanları: Jane Goodall'ın Vefatı, Kuraklık Tehlikesi ve Yapay Yumurta Hücreleri
Sıradaki Haber
Bilim Dünyasından Son Haberler: Ünlü Primatolog Veda Etti, Kısırlık Tedavisinde Umut Veren Gelişme ve Daha Fazlası!

Benzer Haberler: