Tarih, bazen hiç beklemediğimiz gizemleri su yüzüne çıkarıyor. İsrail’in Hayfa kenti yakınlarındaki Skhul Mağarası’nda 1929 yılında yapılan kazılarda bulunan antik bir çocuk iskeleti, bilim dünyasında uzun süredir devam eden bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. Bugüne dek Homo sapiens (modern insan) olarak sınıflandırılan bu iskelet, yapılan yeni CT taramaları ve analizler sonucunda aslında yarı insan, yarı Neandertal özellikler taşıyan bir çocuğa ait olabileceği ihtimalini gündeme getirdi.
Yaklaşık 140.000 yıl öncesine, Orta Pleistosen döneminin sonlarına ait olduğu tahmin edilen bu iskelet, 3 ila 5 yaşlarındaki bir çocuğa aitti. Özellikleri, hem erken insan hem de Neandertal niteliklerini bir arada barındırıyor gibi görünüyordu. Yeni yapılan bir analiz, bu uzun süreli tartışmaya nihayet bilimsel bir zemin kazandırdı.
Neandertaller ve Homo sapiens popülasyonlarının birbiriyle temas ettiği dönemlerde sıkça gen alışverişinde bulundukları bilinen bir gerçek. Modern insanların yaklaşık 60.000 yıl önce Afrika’dan büyük göçlerine başlamasıyla iki tür arasındaki etkileşim arttı. İnsanlar, melezleşme yoluyla Neandertal DNA’sı alırken, Neandertal popülasyonu, her zaman küçük ve dağınık yapısıyla, yeni gelen Homo sapiens dalgaları karşısında zamanla eriyip gitmişti.
Bu, olası bir melez hominid türünün ilk vakası değil. 2018 yılında, Rusya’daki bir mağaradan çıkarılan küçük bir kemik parçası üzerinde yapılan analizler, küresel yankı uyandırmıştı. Bilim insanları, “Denny” lakaplı yaklaşık 13 yaşındaki genç bir kızın Neandertal bir anne ile Denisovalı bir babanın çocuğu olduğunu ortaya koymuştu. Bu keşif, Neandertallerin tamamen yok olmak yerine, diğer türler tarafından emilmiş olabileceği ve bu tür melezleşmelerin sanıldığından daha yaygın olabileceği fikrini destekliyordu.
Son çalışmanın yazarları, Skhul Mağarası’ndaki çocuğun iskeletinin özellikle beyin taslağı (nörokranyum), alt çene ve dişleri üzerine odaklandı. Çünkü bu bölgeler, en başından beri tartışmaya yol açan sıra dışı özellik karışımını sergiliyordu. İskeletin sol tarafının daha iyi korunmuş olması, vücudun gömülüş şekliyle ilişkiliydi.
Çocuğun alt çenesi iskeletten ayrılmış durumdaydı ve hem alt çene hem de beyin taslağı eksikti. Bu parçalar daha önce yeniden inşa edilip alçıyla birleştirilmişti. Yeni CT taramaları, eski rekonstrüksiyon çalışmalarının taksonomik sınıflandırmayı etkileyebilecek herhangi bir unsuru maskeleyip maskelemediğini kontrol etmeyi sağladı. Ekip ayrıca, Paris’teki İnsan Müzesi’nin koleksiyonunda bulunan üç Homo neanderthalensis kafatasını da tarayarak, bu kafatası özelliklerini Skhul Mağarası kafatası ve alt çenesiyle karşılaştırdı.
Analizler sonucunda, beyin taslağının yan (parietal) ve şakak (temporal) kemerlerinin ve kemikli labirentin şeklinin modern insanlara (Homo sapiens) uygun olduğu gözlemlendi. Ancak, foramen magnum’un (kafatası tabanındaki büyük delik) arka kenarının geride ve yüksek konumu gibi bazı özellikler, olası bir Neandertal soyuna işaret ediyordu. Alt çene ise belirgin Neandertal karakteristikleri taşıyordu. Bu bulgular, çocuğun iki türün bir melezi olduğu sonucuna götürdü.
Çalışmanın yazarlarından biri, daha önce böyle bir melezleşmenin hayatta kalmasının mümkün olmayacağını düşündüğünü belirtti. Ancak analiz sonuçları, bunun olası olduğunu gösterdi, her ne kadar söz konusu çocuk çok genç yaşta ölmüş olsa da. Bu bulgular, Skhul Mağarası’nın uzun süredir bir Homo sapiens mezar alanı olduğu varsayımının yeniden gözden geçirilmesine de yol açabilir.
Araştırmaya dahil olmayan bağımsız bir bilim insanı ise, “Bu çalışma, Skhul çocuğunun kalıntılarını belki de ilk kez bilimsel bir temele oturtuyor” yorumunda bulundu ve ekledi: “Eski rekonstrüksiyon ve ilgili çalışmalar, kelimenin tam anlamıyla alçıya sabitlenmişti; bu da kimsenin bu çocuğu daha geniş bir modern çocuk yelpazesiyle karşılaştırmasına ve biyolojisini anlamasına olanak tanımıyordu.” Ancak, DNA örneği çıkarılıp analiz edilmeden kesin bir belirleme yapılamayacağı konusunda uyardı: “İnsan popülasyonları değişkendir ve Neandertaller gibi eski gruplarla karışmadan bile görünümlerinde ve fiziksel formlarında çok fazla değişkenlik olabilir.”