Yakın ölüm deneyimleri (YÖD) yaşayan insanların anlattığı ışığa doğru hızla ilerleme veya hayatının gözlerinin önünden film şeridi gibi geçmesi gibi anlatılar hepimizi meraklandırmıştır. Bu deneyimlerin, güçlü bir halüsinojen olan dimetiltriptamin (DMT) ile nasıl bir bağlantısı olabileceği uzun süredir tartışılıyor. Yapılan yeni bir araştırma, bu iki durum arasındaki şaşırtıcı benzerlikleri ve kritik farklılıkları ortaya koyuyor.
Yakın ölüm deneyimleri ve DMT kullanımı sonucunda ortaya çıkan durumlar arasında bazı temel örtüşmeler olduğu yönünde çalışmalar mevcut. Ancak bu araştırma, DMT deneyimleri ile YÖD arasındaki niteliksel karşılaştırmayı derinlemesine ve incelikli bir şekilde ele alan ilk çalışma olma özelliğini taşıyor. Ayrıca, katılımcıların laboratuvar ortamında DMT alması yerine, gerçek deneyimlerini kaydetmeyi amaçlayan bir alan çalışması olması da dikkat çekici.
Araştırmada, 36 katılımcıya ev gibi tanıdık ortamlarda buharlaştırılmış yüksek dozda DMT verildi. Bilim insanları, insanların yaşanmış deneyimlerinin sıradan ama ulaşılması zor boyutlarını keşfetmelerine yardımcı olmayı amaçlayan mikronörolojiden esinlenen bir mülakat tekniği kullandı. Bu yaklaşım, katılımcılardan deneyimlerini adım adım, kendi kelimeleriyle ve kronolojik olarak ifade etmelerini isteyerek daha ayrıntılı bilgiler elde etmeyi sağladı.
Araştırma, her iki deneyim türünün de daha önce göz ardı edilmiş önemli farklılıklara sahip olduğunu ortaya koydu. Hem DMT kullananlar hem de YÖD yaşayanlar, bedenlerinden ayrılma, varlıklarla karşılaşma, tüneller veya boşluklar gibi gizemli mekanlarda seyahat etme ve parlak ışıklar görme gibi ortak deneyimler yaşadıklarını bildirdiler. Bu ortak noktalar, beynimizin beden haritasını yöneten, başkalarının bakış açılarını simüle eden, duyusal algıyı ve uzamsal işlemeyi sağlayan bölgelerindeki benzer beyin süreçlerine işaret ediyor.
Bununla birlikte, DMT deneyimlerinde klasik YÖD'lerde görülen "hayat gözden geçirme" veya geri dönüş dramaları neredeyse hiç yaşanmazken, YÖD'lerde de DMT deneyimlerinin ikonik görsel öğeleri olan karmaşık geometrik desenler neredeyse hiç görülmedi. En çarpıcı fark ise, bu özelliklerin ifade edilme biçiminde ortaya çıktı. Örneğin, YÖD yaşayanlar sıklıkla vefat etmiş sevdikleriyle karşılaştıklarını bildirirken, DMT kullanıcıları evrensel olarak başka dünyalara ait veya yabancı varlıklarla karşılaştıklarını belirttiler.
Araştırmacılar, ortak beyin biyolojisi ve kişisel psikolojinin, bu deneyimlerin genel öğelerde benzerlik gösterirken içerikte farklılaşmasını açıklayabileceğini düşünüyor. YÖD'lerdeki "Peak in Darien" (ölmekte olanların tanımadıkları kişilerin de öldüğünü gördüğü durum) gibi bazı gizemli olgular henüz nörobilim tarafından tam olarak açıklanamamış olsa da, yukarıda belirtilen ortak özelliklerin büyük olasılıkla DMT veya ölümle yakınlık durumunun beyinlerimizi nasıl etkilediğiyle doğrudan ilgili olduğu düşünülüyor. Bunlar beynimizin biyolojisi tarafından belirlenen evrensel sahne dekorları gibidir; ancak bu dekorlara eklediğimiz hikayeler, yani ölen halamızı veya çok gözlü bir uzaylıyı görmek, kişisel geçmişimizden, kültürel beklentilerimizden ve anılarımızdan etkilenir.
Daha önceki araştırmacılar, ölümle yakınlık durumlarında beynin DMT ile dolup taşabileceğini öne sürse de, gerçekler daha karmaşıktır. Fareler üzerinde yapılan çalışmalar, koku bezlerinin yanı sıra beyin dokusunda da DMT üretebildiklerini gösteriyor; ancak bu durumun insan beyninde de gerçekleştiğine dair henüz kesin bir kanıt bulunmuyor. İnsanların ölürken psikoaktif miktarlarda DMT üretmesi durumunda bile, vücudun enzimlerinin beyne ulaşmadan veya yeterli etki göstermeden bunu parçalayabileceği düşünülüyor.
Ayrıca, aşırı stres altında serotonin seviyelerinin önemli ölçüde yükselmesi, kendi başına halüsinojenik etkiler yaratabilir ve bu durum, DMT'nin etkilerini gölgede bırakabilir. Bununla birlikte, bazı bilim insanları, farelerin kalp durması sırasındaki beyin DMT ölçümlerinde kullanılan yöntemlerin, beyinde kısa süreli ve yüksek DMT artışlarını kaçırabileceğini savunuyor. Bazı araştırmacılar ise, ölüm anındaki beyin hasarının veya oksijen yoksunluğunun DMT'nin halüsinojenik etkilerini artırabileceğini düşünüyor.
Araştırmada ayrıca, tipik YÖD görsellerinden yoksun, bunun yerine DMT deneyimlerine daha özgü soyut, kozmik vizyonlar sunan bir alt grup YÖD'nin de keşfedildiği belirtildi. Bu atipik YÖD'lerin kaynağını belirlemek zor olsa da, bunun YÖD'lere dair daha az ön yargıya veya psychedelic bir deneyime dair daha fazla ön yargıya sahip kişilerden kaynaklanabileceği tahmin ediliyor. Belki de bu kişilerin vücutları, normalden daha yüksek seviyelerde DMT sentezliyor olabilir.
Bu alandaki bir sonraki adım, genel özellikler ortaya çıktığında beyin aktivitesini izlemek olacak. Ayrıca, bu özelliklerin neden bu şekilde ifade edildiğine dair psikolojik ve kültürel nedenleri araştırmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyuluyor.
Dünyanın dört bir yanındaki yerli halklar, çağdaş bilimi gereksiz bulabilir. DMT içeren Ayahuasca'nın Amazon'daki kabileler tarafından ruh dünyasıyla bağlantı kurmak ve atalarıyla iletişim kurmak için kullanıldığı biliniyor. YÖD yaşayan insanlar, deneyimlerinin ardından ölüm korkularının azaldığını hissederler. DMT'nin YÖD'lerin birçok yönünü taklit edebilmesi, onu özellikle varoluşsal kaygı veya ölüm korkusuyla yüzleşen insanlar için güçlü bir terapötik araç haline getirebilir. Bilim insanları, Ayahuasca'nın uzun süreli yas bozukluğunu tedavi edip edemeyeceğini zaten araştırıyorlar. Bu "mistik" madde olan DMT'nin ima ettiklerini daha yeni anlamaya başlıyoruz.