Elektrikli araçlar her geçen gün hayatımıza daha fazla entegre olurken, sadece ulaşım değil, aynı zamanda enerji depolama ve dağıtımında da önemli bir rol oynamaya başlıyor. Geleceğin teknolojileri arasında yer alan elektrikli otomobiller, fosil yakıtlı araçlara kıyasla çok daha çevreci olmalarının yanı sıra, gelişmiş teknolojileriyle de dikkat çekiyor. Özellikle araçtan şebekeye (V2G - Vehicle-to-Grid) teknolojisi, elektrikli araçların sadece enerji tüketen değil, aynı zamanda enerji sağlayan birer depolama ünitesine dönüşebileceğini gösteriyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nde, Humboldt County'de bulunan Redwood Coast Havalimanı, yenilikçi bir projeyle bu teknolojinin potansiyelini gözler önüne serdi. Havalimanının mikro şebekesine entegre edilen iki adet Nissan Leaf, artık sadece yolcu taşımakla kalmayıp, aynı zamanda havaalanının enerji ihtiyacını karşılama ve olası kesintilerde yedek güç sağlama görevini üstleniyor.
Eski Yapraklar Yeni Bir Güç Kaynağı Oluyor
Bu projenin kahramanları, 2021 ve 2020 model yıllarına ait iki Nissan Leaf. Bu araçlar, günümüzdeki geliştirilmiş modellerin öncüsü olsalar da, sahip oldukları araçtan şebekeye (V2G) kapasitesi sayesinde kritik bir öneme sahip. Araçlar kullanılmadığı zamanlarda, havalimanına kurulan dört adet çift yönlü şarj istasyonuna bağlanıyor. Bu şarj istasyonları, Fermata Energy tarafından geliştirilen ve araçtan şebekeye optimizasyon platformunu kullanan bir sistemle entegre edilmiş durumda.
Redwood Coast Havalimanı Mikro Şebekesi, 2021 yılından bu yana faaliyet gösteren 2.2 MW gücünde bir güneş enerjisi santrali, 8.9 MWh batarya depolama sistemi ve 300 KW'lık net ölçümlü bir güneş enerjisi sistemine sahip. Bu altyapı, fazla enerjiyi yerel elektrik dağıtım şebekesine geri verebilme ve gerektiğinde şebekeden enerji çekebilme yeteneğine sahip. Ancak bu yeni entegrasyonla birlikte, olası bir elektrik kesintisi durumunda mikro şebeke, havaalanının operasyonlarını kesintisiz sürdürmesini sağlayabiliyor.
Projenin teknik entegrasyonunda yer alan Schatz Energy Research Center'dan David Carter, bu pilot projenin yerel dayanıklılığı ve karbondan arındırmayı ilerlettiğini ve Kaliforniya'nın kırsal kuzey kıyısı ve ötesinde geliştirilen topluluk mikro şebekelerinde önemli bir rol oynayabileceğini belirtiyor. Araçlar, şebeke kesildiğinde bile çift yönlü çalışmaya devam edebiliyor. Şebeke enerjisi altında acil durumlar yaşandığında ise, havaalanının enerji ihtiyacını karşılayarak karartmaları önlemeye yardımcı oluyor.
Yerel elektrik dağıtım şirketi PG&E'nin İnovasyon ve İş Ortaklıkları Başkan Yardımcısı Mike Delaney de, bu yenilikçi çözümün havalimanının kapasitesini genişleteceğini ve yerel enerji ihtiyaçlarını karşılama, eyalet çapında şebeke istikrarını sağlama konusunda önemli bir kaynak olacağını vurguluyor. Bu proje, araçtan mikro şebekeye (V2M - Vehicle-to-Microgrid) teknolojilerinin ne kadar yenilikçi olabileceğini ve elektrikli araçların hem yerel enerji gereksinimlerini hem de şebeke dayanıklılığını nasıl destekleyebileceğini gösteriyor.
Türkiye'de de bu tür yenilikçi projelerin yaygınlaşması, enerji güvenliğimizi artırma ve daha temiz bir enerji geleceği inşa etme yolunda önemli adımlar olacaktır.