Fransa'nın kuzeydoğusunda bulunan Neolitik bir topluluğun, yabancı istilacılarla çatışmış olabileceği ve savaş esirlerinin uzuvlarını keserek savaş ganimeti olarak aldığı düşünülüyor. Bilimsel bir dergide yayımlanan yeni bir çalışma, bu bulguların, prehistorik şiddet anlayışını sorguladığını ortaya koyuyor. Geleneksel görüşler, bu tür şiddetin genellikle ayrım gözetmeksizin veya pratik nedenlerle işlendiğini savunuyordu.
Neolitik Avrupa, pek çok toplu şiddet biçimine sahne olmuştu. Bunlar arasında idamlar, küçük toplulukların katledilmesi ve silahlı çatışmalar yer alıyor. Örneğin, İspanya'daki El Mirador Mağarası'ndan çıkarılan 11 bireyin iskelet kalıntıları üzerinde yapılan bir analiz, yaklaşık 5.700 yıl önce Geç Neolitik dönemde rakip çoban toplulukları arasında yaşanan şiddetli bir olayın ardından kanibalizm kanıtları sunmuştu. Mikroskobik incelemeler, kesik izleri, kazıma izleri, balta izleri, kremasyon izleri, deri yüzme, kırıklar ve insan diş izleri gibi bulgulara rastlanmıştı.
Bu bulgular, kurbanların derilerinin yüzüldüğünü, etlerinin ayrıldığını, bedenlerinin parçalara ayrıldığını ve ardından pişirilip yendiğini gösteriyor. İzotop analizi, bireylerin yerel olduğunu ve muhtemelen birkaç gün içinde tüketildiğini ortaya koydu. Almanya ve İspanya'da benzer Neolitik katliamlara dair kanıtlar bulunsa da, El Mirador kalıntıları kurbanların sistematik olarak tüketilmesine dair nadir kanıtlar sunuyor.
En son çalışmanın yazarlarına göre, Geç Orta Neolitik dönemde, Yukarı Ren Vadisi, hem silahlı çatışmaların hem de hızlı kültürel çalkantıların yaşandığı bir bölgeydi. Bu dönemde Paris Havzası'ndan gelen grupların bölgeye sızdığı düşünülüyor. Bu döneme ait tahkimatlar, büyük yerleşim yerleri kanıtlarının yanı sıra, birçok iskelet kalıntısı şiddet izleri taşıyor.
Dost mu, Düşman mı?
İspanya'daki Valladolid Üniversitesi'nden arkeolog Teresa Fernandez-Crespo ve çalışma arkadaşları, Fransa'nın kuzeybatısındaki Alsace bölgesinde bulunan Achenheim ve Bergheim bölgelerindeki iki dairesel çukurdan çıkarılan insan kalıntıları üzerinde analizler yaptılar. Fernandez-Crespo ve ekibi, kemikleri incelediklerinde, birçok kalıntının iyileşmemiş travma izleri (örneğin kafatası kırıkları) taşıdığını, aşırı şiddet (fazla öldürme) uygulandığını ve bazı iskeletlerde sol üst uzuvların kesildiğini tespit ettiler. Diğer iskeletlerde ise travma izleri görülmedi ve geleneksel defin yöntemleriyle gömülmüş oldukları anlaşıldı.
Yazarlara göre bu durum, olağan toplu katliamlar veya yakalanan akıncı grupların infazlarıyla tutarlı görünmüyordu. Travma geçiren bireylerin, savaşta ölen ve defin için eve getirilen topluluk üyeleri olabileceği ihtimali değerlendirildi. Ancak, savaşla ilgili yaralanmaların genellikle başı hedef aldığı, ancak bu kalıntılardaki izlerin daha çok yoğun işkence ve sakatlama ile tutarlı olduğu belirtildi. Bu durumun, grubun sosyal dışlanmışlarının bir tür cezalandırılması veya kurban edilmesi olabileceği düşünüldü, ancak izotop analizleri farklı bir tablo çizdi.
Yazarlar, iki bölgedeki 40 kemik örneği ve 31 dişi analiz ederek diyet, sosyal geçmiş (bebek ve çocuk yetiştirme uygulamaları gibi) ve bireysel kökenler hakkında ipuçları aradılar. Ayrıca, aynı döneme ait Alsace'daki 10 farklı bölgeden çıkarılan 33 insan kemiği örneğini ve bölgede bulunan hayvan kemiği örneklerini inceleyerek o dönemde hangi av hayvanlarının mevcut olduğunu belirlemeye çalıştılar.
Sonuçlar, şiddet ve travma izleri taşıyan (kurbanlar) ve taşımayan (kurban olmayanlar) kalıntılar arasında belirgin diyet farklılıkları olduğunu gösterdi. Bu da iskeletlerin iki farklı topluluğa ait olabileceğini düşündürdü. Kurban olmayanların yerel olduğu, ancak kurbanların daha yüksek hareketlilik ve fizyolojik stres belirtileri gösterdiği, dolayısıyla sonuncularının istilacı gruplara ait olabileceği öne sürüldü.
Fernandez-Crespo, bir bilimsel haber sitesine verdiği demeçte, "Kurbanların kaçmasını engellemek için alt uzuvları kırılmıştı, tüm vücutta künt kuvvet travmaları vardı ve bazı iskeletlerde işkence edildikten ve öldürüldükten sonra cesetlerin halka teşhir edilmek üzere bir yapıya yerleştirildiğini gösterebilecek delme delikleri vardı." dedi. "Bu bireylerin, bir veya birkaç savaştan sonraki zafer törenleri veya zafer kutlamaları bağlamında vahşice muamele gördüklerine inanıyoruz." diye ekledi. Ayrıca, defin çukurlarının merkezi konumu göz önüne alındığında, "Bu eylemin, tüm topluluk önünde esir alınan düşmanları insanlıktan çıkarma amacı güden bir halka şiddet tiyatrosu olduğu" ifade edildi.