Küçük plastik parçacıklar giderek büyüyen bir sorun haline geliyor. Mikroplastik olarak bilinen bu parçacıklar; giysiler, mutfak eşyaları, kişisel bakım ürünleri ve sayısız günlük objeden kaynaklanıyor. Dayanıklılıkları nedeniyle çevre dahil olmak üzere insan vücudunda kalıcılar.
Dünya'da birçok insan şimdiden mikroplastiklerle kirlenmiş durumda ve bu sinsi zerreciklere yönelik düzenlemeler minimal düzeyde olduğu için her gün maruz kalmaya devam ediyoruz.
Yeni bir literatür taramasına göre, mikroplastik maruziyetimizin önemli bir kısmı içme suyundan geliyor. Çünkü atık su arıtma tesisleri mikroplastikleri hala etkili bir şekilde temizleyemiyor.
Küresel plastik üretimi başladığından bu yana yaklaşık 9 milyar metrik ton plastik üretildi. Bu miktarın büyük bir kısmı, gerçek anlamda parçalanmadan giderek daha küçük parçalara ayrıldı ve gezegeni kaplayan ince bir plastik tozuna dönüştü.
5 milimetre veya daha küçük boyutlardaki bu küçük parçacıklar artık dünya genelinde toprak ve suda yaygın durumda. Yeni çalışma, atık su arıtma tesislerinin bu parçacıkların birçoğunu temizlediğini, ancak yeterince temizleyemediğini gösteriyor.
Uzmanlar, sistematik literatür taramalarının, çoğu atık su arıtma tesisinin mikroplastik yükünü önemli ölçüde azalttığını, ancak mevcut teknolojilerle tam olarak giderilmesinin hala mümkün olmadığını ortaya koyduğunu belirtiyor.
Sonuç olarak, birçok mikroplastik çevreye yeniden karışıyor. Bu mikroplastikler muhtemelen atık suda bulunan bisfenol, PFAS ve antibiyotikler gibi diğer kalıcı zararlı kirleticileri de taşıyor.
Bu mikroplastikler ve organik kirleticiler eser miktarda bulunsa da, su içmek, çamaşır yıkamak veya bitki sulamak gibi basit eylemlerle maruz kalabiliyoruz. Bu durum, kalp damar hastalıkları ve kanser gibi uzun vadeli ciddi insan sağlığı sorunlarına yol açma potansiyeli taşıyor.
İnceleme, önemli engellerden birinin, mikroplastiğin ne sayıldığına dair evrensel bir tanımın olmaması ve suda varlığını ölçmek için standartlaştırılmış yöntemlerin bulunmaması olduğunu öne sürüyor.
Araştırmacılar, arıtma işlemlerinin etkinliğinin, kullanılan teknolojiye ve temizleme oranlarını hesaplamak için mikroplastiklerin nasıl ölçüldüğüne bağlı olarak değiştiğini tespit etti. Büyüyen mikroplastik sorununu daha iyi ele almanın yollarından birinin, soruna dair daha net bir anlayış sağlayan standart test yöntemleri geliştirmek olduğunu ekliyorlar.
Bu tür yöntemlerin oluşturulmasına yardımcı olmak için çalışmalar devam ediyor. Bu, mikroplastiklerin halk sağlığı için oluşturduğu zorlu tehditle mücadelede önemli bir adım.
Uzmanlar, bu çalışmanın mevcut mikroplastik sorununu anlamamıza yardımcı olduğunu, böylece uzun vadeli sağlık etkilerini ele alabileceğimizi ve daha iyi azaltma çabaları oluşturabileceğimizi ifade ediyor.
Mikroplastiklerin ekolojik ve insan sağlığı üzerindeki etkileri hakkında hala bilinmeyen birçok şey olsa da, şu ana kadar elde edilen işaretler genellikle iyi değil.
Önceki çalışmalar, besin zinciri boyunca toksik etkilerine dair kanıtlar ortaya koydu, ancak tüm bu mikroplastiğin vücudumuza ve ekosistemlere tam olarak ne yaptığını netleştirmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.
Türüne ve miktarına bağlı olarak sağlık etkileri büyük ölçüde değişmekle birlikte, bu parçacıklara yapışan ek toksik maddelerin varlığı da etkileyebilir. İltihaplanma, oksidatif stres, bağışıklık tepkileri ve kanser gibi sorunlara yol açabileceğine dair işaretler mevcut.
Yakın zamanda yapılan bir çalışma, inme hastalarının atardamarlarında yüksek mikroplastik konsantrasyonları buldu. Bu durum, bu kirleticilerin hayati organlarda birikmesiyle ortaya çıkabilecek potansiyel sağlık etkileri hakkında daha fazla endişe yaratıyor.
Daha geniş anlamda, mikroplastik kirliliğinin büyük ölçekte fotosentezi bozma potansiyeli olduğuna dair endişeler var ve bu durumun tahmin edilebilir derecede vahim sonuçları olabilir.
Mikroplastikler için daha güçlü düzenlemeler olmadığında, tüketiciler büyük ölçüde kendilerini korumak zorunda kalıyor. Ancak doğru bilgilerle donanmış olarak, maruziyeti önemli ölçüde azaltmak mümkün.
Örneğin, mikroplastik kirliliğinin önemli bir kısmını mikrofiberlerin oluşturduğunu ve bunların çoğunun sentetik malzemelerden yapılmış giysilerden geldiğini hatırlamak önemli bir nokta.
Uzmanlar, toplulukların atık su ve su kalitesi izlemede mikroplastik tespiti ve taramasını iyileştirmek için adımlar atması gerektiğini, ancak tüketicilerin de mümkün olduğunca daha az plastik içeren giysi ve tekstil ürünleri seçerek fark yaratabileceğini belirtiyor. Mikrofiberlerin, atık su yoluyla sürekli olarak salınan en yaygın mikroplastikler olduğu biliniyor.
Çalışma, *Science of the Total Environment* dergisinde yayımlandı.