Bilim insanları, 'sihirli mantarlar' olarak bilinen türlerin psilosibin adlı psikoaktif bileşiği üretme şeklinden tamamen farklı bir yol geliştiren bir mantar türü keşfetti. Bu bulgu, psilosibinin en az iki kez bağımsız olarak evrimleştiği anlamına geliyor ve evrim ile sentetik psilosibin üretimi hakkındaki anlayışımız için önemli çıkarımlara sahip.
Yapılan çalışma, Almanya'daki Friedrich Schiller Üniversitesi ve Avusturya'daki Innsbruck Üniversitesi'nden bir ekip tarafından gerçekleştirildi. Daha önceki araştırmalar, psilosibinin ilk kez tanımlandığı Psilocybe mantarlarında bulunmayan genleri kullanan Inocybe cinsinden lifli şapkalı mantarlarda psilosibin bulunduğunu ortaya koymuştu.
Bilim insanları, iki farklı mantar ailesine ait bu türlerin psilosibin üretim süreçlerini bağımsız olarak geliştirdiğini belirledi. Bu durum, nedenini de merak ettiriyor. Psilocybe mantarları ölü odunlarda büyürken, Inocybe mantarları canlı ağaçlarda büyüyor. İki türün yaşam alanları birbirinden oldukça farklı olmasına rağmen, her ikisinin de çevresinde psilosibin içeren meyve veren gövdelerin evrimleşmesini destekleyen bir etken olmuş olmalı. Araştırmacılar tarafından öne sürülen bir hipotez, bu molekülün yırtıcılardan korunmaya yardımcı olduğudur.
Psilosibin, insanlarda psilosine dönüşerek beynin işleyişini değiştiriyor ve bu da benlik algısı, zaman, mekan ve çevresel algılamada değişikliklere yol açıyor. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, psilosibinin depresyon ve kafa travması tedavisinde faydalı olabileceğini öne sürüyor. Ayrıca, bu bileşiğin bireysel insan hücrelerinde yaşam süresini uzatıcı özelliklere de sahip olduğu bulunmuştur. Ancak aşırı miktarda psilosibinin beyin üzerinde aşırı yüklenmeye neden olabileceği de biliniyor.
Doğada psilosibinin üretildiği yeni bir yolun keşfedilmesi, laboratuvarda bu bileşiği üretmek için yeni yöntemler geliştirmemize ve ilaç olarak potansiyelini ve risklerini daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir. Psilosibinin sadece halüsinojenik etkiler yaratmakla kalmayıp, tedaviye dirençli depresyonun tedavisinde umut vadeden bir aktif bileşik olarak kabul edildiği belirtiliyor. Araştırma, Angewandte Chemie International Edition dergisinde yayımlandı.