COVID-19'u atlattıktan sonra bazı kişilerde uzun süren halsizlik ve diğer belirtilerin altında yatan fiziksel bir değişiklik olabileceği düşünülüyor. Bilim insanları, uzun COVID hastalarının kan örneklerinde yaptıkları incelemelerde, beyin sisi ve yorgunluk gibi semptomlara yol açabilecek olağandışı mikroskobik yapılar tespit etti. Bu bulgu, gelecekteki tedaviler için umut verici bir hedef sunuyor.
Konuyla ilgili bir araştırmada, genetik bilimci Alain Thierry ve ekibi tarafından yapılan çalışma, pıhtılaşma ve iltihaplanma aktivitesini gösteren biyobelirteçler ile uzun COVID arasında güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Bu biyobelirteç bağlantılarının keşfi, hem yeni bir tanı yöntemi hem de gelecekteki klinik yönetimde önemli iyileşmeler sağlayabilecek yeni tedavi hedefleri sunuyor.
Bazı insanlarda SARS-CoV-2 enfeksiyonundan sonra aylarca hatta yıllarca süren semptomların neden hala tam olarak anlaşılamadığı tıbbi bir muamma olsa da, birden fazla mekanizmanın rol oynayabileceği düşünülüyor. Bu mekanizmalardan biri, daha önce öne sürülen mikroskobik pıhtılar (mikro pıhtılar). Bunlar, felç veya tromboz gibi durumlarda görülenlerden daha küçük, ancak kılcal damarlardaki kan akışını engelleyebilecek kadar büyük, anormal şekilde kalıcı olan minik kan pıhtılarıdır.
Öte yandan, Thierry ve meslektaşları, uzun COVID hastalarında nötrofil dışı tuzakların (NET'ler) seviyelerinin yüksek olduğunu göstermişti. NET'ler, beyaz kan hücreleri tarafından patojenleri yakalamak ve hapsetmek için salgılanan yapışkan DNA ve enzim ağlarıdır. Normalde bu ağlar işlevini yerine getirip hızla parçalanırken, fazla sayıda salgılandığında veya gereğinden uzun süre kaldığında tromboz ve ateroskleroz gibi kan akışı sorunlarına katkıda bulunabilir.
Yapılan yeni araştırma, bu iki ayrı belirtecin, yani NET'ler ve mikro pıhtıların, uzun COVID hastalarının kanında etkileşime girebileceğini öne sürüyor. Araştırmacılar, görüntüleme akış sitometri ve floresan mikroskobu kullanarak uzun COVID hastaları ve sağlıklı gönüllülerden alınan kan örneklerini incelediler. Analiz sonucunda, uzun COVID hastalarında sağlıklı kontrollere kıyasla önemli ölçüde daha fazla mikro pıhtı tespit edildi ve bu pıhtıların daha büyük olduğu görüldü.
Mikro pıhtılardaki artışla birlikte NET'lerde de bir yükseliş gözlemlendi. Ancak araştırmacılar, NET'lerin fiziksel olarak mikro pıhtıların içine gömülmüş olduğunu tespit etti. Bu durum, NET'lerin yapışkan ağ yapısının pıhtılaşmayı kolaylaştırması göz önüne alındığında mantıklı olsa da, etkinin uzun COVID grubunda çok daha belirgin olduğu ortaya çıktı. Bu etkileşim, mikro pıhtıları vücudun kan materyali birikimlerini parçalama süreci olan fibrinolize karşı daha dirençli hale getirebilir.
Bu bulgu, mikro pıhtılar ve NET'ler arasında altta yatan fizyolojik etkileşimlerin varlığını düşündürüyor; bu etkileşimler, düzensizleştiğinde patojenik hale gelebilir.
Fark, o kadar dramatikti ki, örnekler anonimleştirildiğinde bir yapay zeka aracının uzun COVID hastalarını %91 doğrulukla tanımlayabildiği görüldü. Bu durum, mikro pıhtıların ve NET'lerin, doktorların standart testlerle teşhis etmesi zorlaşan uzun COVID'i teşhis etmek için kullanılabilecek bir biyobelirteç olabileceğini gösteriyor.
Bu henüz erken bir araştırma aşamasıdır ve mikro pıhtılar, NET'ler ile uzun COVID arasındaki nedensel bir ilişkiyi kurmak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Ancak araştırmacılar, bu kan bileşenlerinin uzun COVID'i nasıl etkilediğini çözebilirlerse, bu durum bu rahatsızlıkla yaşayanlar için bir rahatlama adımına dönüşebilir.
Araştırma, Journal of Medical Virology'de yayınlandı.