Ara

Kuzey Denizi’ndeki Gizemli Kraterin Sırrı Çözüldü: 50 Milyon Yıllık Kozmik Çarpışma Kanıtlandı!

Yaklaşık 50 milyon yıl önce, Eosen Çağı'nın ortalarında, devasa bir cisim Dünya atmosferinden geçerek şimdiki İngiltere ile kuzeybatı Avrupa arasındaki Kuzey Denizi'ne çarptı. Bu çarpışma, yaklaşık 1 kilometre derinliğinde ve 3 kilometre genişliğinde bir krater oluşturdu. Patlama, gökyüzüne savrulan kayaç ve su kütlesi oluşturarak devasa bir tsunamiye neden oldu.

Bu bulgular, uzun yıllardır süren bir tartışmayı sonlandıran yeni bir çalışmanın sonuçlarını ortaya koyuyor. Araştırmacılar, Büyük Britanya'nın yaklaşık 130 kilometre güneydoğusunda, deniz tabanının 700 metre altında gömülü bulunan Silverpit Krateri'nin kökenini incelediler.

Araştırmanın baş yazarı ve İskoçya'daki Heriot-Watt Üniversitesi'nden yerbilimci Uisdean Nicholson, bulguları şöyle aktarıyor: "Kanıtlarımız, batıdan düşük açıyla gelen 160 metre genişliğinde bir asteroidin deniz tabanına çarptığını gösteriyor. Birkaç dakika içinde, 1.5 kilometre yüksekliğinde bir kaya ve su perdesi oluştu. Bu perde daha sonra denize çökerek 100 metreyi aşan yüksekliğe sahip bir tsunami yarattı."

2002 yılında 3 boyutlu sismik verilerle keşfedilen krater, oluşumuyla ilgili uzun süredir devam eden bilimsel tartışmaların merkezinde yer alıyordu. Bilim insanları, kraterin dairesel fay zonu içindeki konumu, kendi dairesel şekli ve merkezi zirvesi gibi yüksek hızlı çarpmalarla tutarlı özelliklere sahip olması nedeniyle başlangıçta bunu "hiper-velocity çarpışma yapısı" olarak tanımlamıştı.

Ancak, Nicholson'ın da belirttiği gibi bu tür çarpışma kraterlerini bulmak nadirdir ve bazı araştırmacılar alternatif açıklamaları tercih ediyordu. Rakip teorilere göre krater, yeraltındaki tuz hareketleri veya volkanik aktivite gibi nedenlerle oluşmuş olabilirdi. Hatta 2009'daki bir jeoloji tartışmasında, katılımcıların çoğunluğu kraterin göksel olmayan bir kökenden geldiği yönünde oy kullanmış ve bu durum sorunun çözüldüğü şeklinde algılanmıştı.

Ancak yeni çalışma, çoklu kanıtlar ve gelişmiş görüntüleme yetenekleri kullanarak bu çarpışma senaryosunu güçlü bir şekilde destekliyor. Nicholson, "Yeni sismik görüntüleme bize krater hakkında eşi benzeri görülmemiş bir bakış açısı sağladı. Alandaki bir petrol kuyusundan alınan numuneler, krater tabanıyla aynı derinlikte nadir bulunan 'şoklanmış' kuvars ve feldspat kristalleri de ortaya çıkardı." dedi.

Bu şoklanmış kristallerin bulunmasının vakayı çözmede kritik öneme sahip olduğunu belirten Nicholson, "Bunları bulmak olağanüstü bir şanstı, gerçek bir 'iğneyi samanlıkta arama' çabasıydı. Bunlar, sadece aşırı şok basınçlarıyla yaratılabilen bir yapıya sahip oldukları için çarpışma hipotezini şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlıyor." ifadelerini kullandı.

Bu bulgular, 2009'daki tartışmada yer alan ve uzun süredir çarpışma senaryosunu destekleyen Imperial College London'dan gezegen bilimleri profesörü Gareth Collins'in de haklılığını ortaya koyuyor. Collins, "Çarpışma hipotezinin her zaman en basit ve gözlemlerle en tutarlı açıklama olduğunu düşünmüştüm. Nihayet gümüş çekirdeği bulduğumuz için çok memnunum. Şimdi bu inanılmaz yeni verileri kullanarak çarpışmaların gezegenlerin yüzey altını nasıl şekillendirdiğini daha iyi anlamakla ilgilenebiliriz ki bu da diğer gezegenlerde yapmak oldukça zor." dedi.

Dünya üzerinde doğrulanmış sadece yaklaşık 200 karasal çarpışma krateri bulunurken, denizdeki kraterleri doğrulamak daha da nadirdir ve yaklaşık 30 tanesi üzerinde anlaşma sağlanmıştır. Nicholson, "Silverpit, nadir ve olağanüstü korunmuş bir hiper-velocity çarpışma krateridir. Bunlar nadirdir çünkü Dünya dinamik bir gezegendir; levha tektoniği ve erozyon bu olayların çoğunun izini neredeyse tamamen yok eder." diye ekledi.

Araştırmacılar, bu antik felakete yeni bir ışık tutarak hem Dünya'nın tarihini anlamayı hem de insanlığı bir sonraki büyük tehdide hazırlamayı umuyorlar. Nicholson, "Bu bulguları, asteroid çarpmalarının tarihimiz boyunca gezegenimizi nasıl şekillendirdiğini anlamak ve gelecekte bir asteroid çarpışması olursa ne olabileceğini tahmin etmek için kullanabiliriz." dedi.

Bu çalışma, Nature Communications dergisinde yayımlandı.

Önceki Haber
Alzheimer'a Yeni Umut: Lecanemab Hastalığın İlerlemesini Yavaşlatıyor Ancak Maliyeti Cep Yakıyor
Sıradaki Haber
Güneş Sistemi'nin Kayıp Halka: Asteroit Kuşağı Yavaş Yavaş Yok Oluyor!

Benzer Haberler: