Ara

Korkutan Araştırma: Paris Anlaşması Hedefi Buzulları Kurtaramayabilir, Deniz Seviyesi Yükselişi Hızlanıyor

Yeni yayımlanan bir araştırmada bilim insanları, bazı bölgelerde deniz seviyelerinin mevcut en genç nesillerin yaşam süreleri içinde on yılda 20 ila 30 santimetre kadar yükselebileceği konusunda uyardı. Bu hızın, birçok kıyı topluluğunun uyum sağlama yeteneğini geride bırakacağı belirtiliyor.

Uluslararası bir deniz seviyesi ve kutup buzu uzmanları ekibi tarafından yapılan araştırma, Paris İklim Anlaşması'nın endüstri öncesi seviyelerin 1.5°C üzerine çıkmama hedefini tutturmanın bile Dünya'nın kutup buz tabakalarının en kötü senaryoda erimesini önlemeye yetmeyebileceğini öne sürüyor.

Araştırmacılar, uzun vadede güvenli bir iklimi korumak için daha iyi bir hedefin 1°C'ye daha yakın olabileceğini ifade ediyorlar. Son dönemde yayımlanan diğer bilimsel çalışmalarda da benzer şekilde daha sıkı sıcaklık sınırları belirlenmesi gerektiği yönünde artan bir kanıt olduğu vurgulanıyor.

Bu argümanın yeni olmadığı, iklim araştırmalarının 1990'daki ilk Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporundan önce bile 1°C'den fazla ısınmanın yüksek risklerini ortaya koyduğu belirtiliyor. O dönemki çalışmaların da '1°C'yi geçmemeliyiz, karbondioksit konsantrasyonunu 350 ppm'nin üzerine çıkarmamalıyız' dediği, çünkü geçmiş sıcak dönemlere ve buz tabakası kütle dengesi hesaplamalarına bakılarak nelerin olabileceğinin bilindiği, ancak aradan geçen 30-40 yıl sonra bu sorunla yüzleşildiği dile getiriliyor.

Daha iddialı bir uzun vadeli iklim hedefi çağrıları, Dünya'nın ortalama küresel sıcaklığının son iki yıldır art arda neredeyse her ay Paris Anlaşması'nın 1.5°C hedefini aşmasıyla aynı zamana denk geliyor. Atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu ise endüstri öncesi seviyelere göre %50 artarak 430 ppm'ye ulaşmış durumda.

Ancak bu hedeflere ulaşılmamış olmasının, Paris Anlaşması'nda bir gözden geçirme mekanizması da bulunan hedefin revize edilmesinin önemini azaltmadığı belirtiliyor. Küresel sıcaklık 1.5°C eşiğini aşsa bile, uzun vadede güvenli bir iklim aralığına dönmek için ne kadar düşürülmesi gerektiğini bilmek önemli.

Yeni çalışma, kutup buz kütlelerinin erimesinin deniz seviyesi yükselişini nasıl tetiklediğine odaklanıyor. Mevcut duruma benzer geçmiş sıcak dönemlerden elde edilen kanıtları, mevcut ısınma seviyesinde ne kadar buz kaybedildiğine dair ölçümleri ve önümüzdeki birkaç yüzyılda farklı ısınma seviyelerinde ne kadar buz kaybedileceğine dair projeksiyonları birleştirerek bu sonuca ulaşıldı.

Uzmanlar, on yılda birkaç santimetre deniz seviyesi yükselişinin, birçok kıyı topluluğunun uyum çabalarını büyük olasılıkla alt üst edeceğini belirtiyor. Kıyı topluluklarının çoğunlukla zaten yaşanmış olan deniz seviyesi yükselişine hazırlandığı, en iyi ihtimalle ise mevcut yılda birkaç milimetre olan hıza göre hazırlık yaptıkları, ancak araştırmanın bu hızın on yıllar içinde ikiye katlanacağını gösterdiği ifade ediliyor.

Atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonunun şu anki seviyesine en son yaklaşık 3 milyon yıl önce, Pliyosen dönemi sıcak döneminde ulaşıldı. O dönemde ortalama küresel deniz seviyesi binlerce yıl içinde bugüne göre 10 ila 20 metre daha yüksekti.

Ancak mevcut ısınma hızı, jeolojik kayıtlarda belirlenen herhangi bir zamandan çok daha hızlı. Buz tabakalarının bu hıza nasıl tepki vereceği tam olarak net değil, ancak son birkaç on yılda yapılan neredeyse her yeni çalışma, Arktik'teki değişimlerin beklenenden daha hızlı gerçekleştiğini gösteriyor.

Bilimsel araştırmalar ve bu alandaki desteklerin deniz seviyesi yükselişine hazırlanma yeteneğini ciddi şekilde tehdit ettiği belirtiliyor. Fon kesintileri ve iklim değişikliği ile mücadele çabalarının yavaşlaması, gelecek deniz seviyesi yükselişini öngörme, toplumları hazırlama ve iklim değişikliğini hafifleterek deniz seviyesinin yükseliş hızını durdurma yeteneğini topluca tehdit ediyor.

Birçok araştırmacının kıyı topluluklarıyla yakın çalıştığı, ancak araştırmalar için ayrılan bütçelerin azalmasıyla bu işbirliklerinin sekteye uğrayacağı ekleniyor.

Bilim insanları, buz tabakalarının farklı siyasi partilerin iklim değişikliği hakkındaki 'inançlarını' önemsemeyeceğini, beğenin ya da beğenmeyin, sadece artan sıcaklıkların insafına kaldıklarını belirtiyorlar.

Kutup buz tabakalarından kaybedilen buz kütlesinin 1990'lardan bu yana dört katına çıktığı ve şu anda yılda yaklaşık 370 milyar metrik ton buz kaybedildiği bildiriliyor. Uzmanlar, 30 yıl önce yeni teknolojilerin kullanılmaya başlanmasıyla buz tabakalarının büyük genlikte ve oldukça hızlı tepki verdiğinin keşfedildiğini söylüyor. Buz tabakasındaki değişimlerin boyutu, modellerin öngördüğünden çok daha büyük.

Son otuz yıldaki iklim modellerinin çoğunun, o dönemde gerçekten gözlemlenen erimenin sadece yaklaşık yarısını öngördüğü belirtiliyor. Bu da insanlık için 'güvenli işletme bölgesinin' atmosferdeki karbondioksit için yaklaşık 350 ppm, yani yaklaşık 1°C ısınmaya karşılık geldiğini düşündürüyor.

Uzun zamandır iklim sistemine çok tehlikeli bir şekilde müdahale edildiğinin bilindiği ve bu makalenin de iklim sisteminin bir parçası olan buz tabakalarının şu anda çok rahatsız edici sinyaller gösterdiğini ortaya koyduğu ifade ediliyor.

En savunmasız yerlerden bazıları eriyen buz tabakalarından çok uzakta bulunuyor. Örneğin, yaklaşık 65.000 kişinin yaşadığı Belize City'de sadece 1 metrelik deniz seviyesi yükselişi bile 1300 kilometrekarelik alanı sular altında bırakabilir.

Ekvator çevresindeki bazı alçak tropikal bölgelerde ise deniz seviyesi küresel ortalamanın üç katı kadar hızlı yükseliyor. Bunun nedeni, suyun ısındıkça genleşmesi ve buz tabakaları eridikçe kütle çekimlerinin azalması, bu da daha fazla suyun kutuplardan ekvatora doğru akmasını sağlamasıdır.

Düşük enlemlerde deniz seviyesi ortalamadan daha fazla yükseliyor. Bunun Bangladeş, Hindistan, Vietnam ve Nil Deltası gibi yerler için kötü haber olduğu belirtiliyor.

Yeni çalışmanın buz tabakalarına odaklanmasına rağmen, son araştırmaların Dünya sisteminin diğer kısımlarının da, tatlı su sistemleri ve okyanus asitlenmesi dahil olmak üzere, insan uygarlıkları için ilgili bir zaman ölçeğinde geri döndürülemez eşik noktalarına zaten ulaştığını veya çok yaklaştığını gösterdiği belirtiliyor.

Bu durumun, karanlık bir odada dolaşıp bir canavar olduğunu bildiğinizi ancak ne zaman karşılaşacağınızı bilmediğinize benzetilebileceği ifade ediliyor. Bu eşik noktalarında da durum biraz böyle; tam olarak nerede olduklarını bilmiyoruz, hatta belki de onları aşmış olabiliriz ve ısınmaya devam edersek onlara ulaşacağımızı biliyoruz.

Önceki Haber
MSI'dan RTX 50 Serisi Ekran Kartları: Nostalji ve Yenilik Bir Arada!
Sıradaki Haber
NVIDIA CEO'su Açıkladı: Çipler İçin TSMC'den Başka Seçeneğimiz Yok!

Benzer Haberler: