Ara

Komplo Teorisyenleri Neden Yanılgı İçinde Olduklarını Fark Edemiyor? Bilimden Şaşırtıcı Yanıt!

Komplo teorilerine inanmanın ardında genellikle 'güdümlü akıl yürütme' yatar: insanlar, kendi dünya görüşlerini pekiştirdiği veya benzersiz hissetme gibi derin psikolojik ihtiyaçları karşıladığı için bir komploya inanmak isterler. Ancak, Personality and Social Psychology Bulletin dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, bu durum aynı zamanda kişinin kendi bilişsel yeteneklerine aşırı güvenmesinden de kaynaklanabilir.

Araştırmacılar, komplo teorisyenlerinin hem aşırı güvende olduklarını hem de inançlarının marjinal olduğunu fark etmediklerini, hatta kendi düşüncelerine katılan insan sayısını dört kata kadar abarttıklarını keşfettiklerinde şaşkına döndüler.

Cornell Üniversitesi'nden psikolog Gordon Pennycook, “Aşırı güven bulgusunu bekliyordum. Komplo teorilerine inanan biriyle konuştuysanız, bu ortadadır. İnsanların kendileriyle aynı fikirde olduğunu söylemeye bu kadar istekli olacaklarını beklemiyordum. Aşırı tahmin edeceklerini düşünmüştüm ama çoğunlukta olduklarına dair bu kadar güçlü bir his olacağını sanmıyordum. Gözlemlenen en büyük yanlış konsensüs etkilerinden biri olabilir,” diyor.

Pennycook ve ekibi, 2018 yılından bu yana üzerinde çalıştığı aşırı güven çalışmasında, komplo teorilerine inananların bilişsel yeteneklerine fazla güvenme eğiliminde olduklarını gözlemledi. Bu gözlemi derinlemesine incelemek için sekiz ayrı çalışma yürüttüler ve bu çalışmalara 4.000'den fazla ABD'li yetişkin katıldı.

Çalışmalarda, katılımcılara büyük ölçüde gizlenmiş bir görüntünün konusunu tahmin etme gibi gerçek performansları ile performanslarını algılamaları arasında alakasızlık olan görevler verildi. Ardından, Apollo Ay inişlerinin sahte olduğu veya Prenses Diana'nın ölümünün kaza olmadığı gibi çeşitli temel komplo teorisi iddialarına ilişkin inançları hakkında doğrudan sorular soruldu. Dört çalışma, katılımcıların başkalarının inançlarını nasıl algıladıklarını test etmeye odaklandı.

Sonuçlar, katılımcıların aşırı güvende olma eğilimleri ile komplo teorilerine inanma arasında belirgin bir ilişki olduğunu gösterdi. Katılımcıların çoğunluğu bir komplo iddiasına yalnızca %12 oranında inanırken, inanlar kendilerinin %93 oranında çoğunlukta olduğunu düşündüler. Bu durum, aşırı güvenin komplo teorilerine inanmanın temel itici gücü olduğunu düşündürüyor.

Pennycook, “Aşırı güvende olmaları değil, aşırı güvende olmaları ve başkalarıyla ne kadar hemfikir olduklarını kitlesel olarak abartmaları söz konusu,” diye açıklıyor. Bu aşırı güven, bireylerin kendi düşüncelerinin doğruluğundan emin olmalarını sağlıyor ve başkalarının farklı bakış açılarını veya karşı kanıtları dikkate almalarını engelliyor. Bu durum, “tavşan deliğine inmek” olarak tabir edilen, yanlış bilgilere daha fazla maruz kalma ve bu fikirlere daha sıkı tutunma eğilimini güçlendiriyor.

Pennycook ayrıca, bu aşırı güvenin Dunning-Kruger etkisiyle ilişkili olmadığını, çünkü Dunning-Kruger etkisinin kişinin görevdeki yetkinliğiyle ilgili olduğunu, oysa bu yeni çalışmada ele alınan aşırı güvenin ise kişinin genel bilişsel yeteneklerine dair öznel bir değerlendirmesi olduğunu belirtiyor. Bu güvenin genetik kökenleri olabileceği ve bireysel olarak uyumsuz olmasa da inançlar söz konusu olduğunda uyumsuz bir hale gelebileceği de vurgulanıyor.

Peki, bu durumla nasıl mücadele edilebilir? Pennycook, geçen yılki yapay zeka çalışmasının bir yol gösterebileceğini ancak yapay zeka sohbetlerinin bile, konuşmak istemeyen veya düşünmeye isteksiz olan kişilerde etkili olmayacağını belirtiyor. Temel sorun, kişinin sorgulamaya veya farklı bakış açılarını kabul etmeye açık olmaması. Bu nedenle, bu tür yanılgıları kırmanın zorlu bir süreç olduğu ve kişinin kendiliğinden bir dönüşüm istemediği sürece, propagandist yöntemlerin bile etkisiz kalabileceği öngörülüyor.

Önceki Haber
Kaliforniya'dan Geri Adım: 15 Dolarlık İnternet Yasası Tasa'ya Takıldı
Sıradaki Haber
Google'ın Yapay Zeka Özetleri Arama Motoru Trafiğini Nasıl Kötü Etkiliyor? Pew Araştırması Ortaya Koyuyor

Benzer Haberler: