Kanser teşhisiyle yüzleşen kişiler, tedavi sürecinin getirdiği kaygıya ek olarak, güneş koruyucu ürünler hakkında tehlikeli yanlış bilgiler yayan bazı influencer'larla da mücadele etmek zorunda kalabiliyor. Bu durum, özellikle sosyal medyada yer alan yanlış bilgilerin ne denli ciddi sonuçlar doğurabileceğini gözler önüne seriyor.
Kanserle ilgili yanlış bilgiler, insanların hayat kurtarıcı tedavileri geciktirmesine, hatta tamamen kaçınmasına neden olabiliyor ve sağlık profesyonellerine olan güveni sarsabiliyor. Bu tür yanlış bilgilendirmelerin yayılmasının temel nedenlerinden biri, insanların duygularına ve sağlık konusundaki akıl yürütme biçimlerine hitap etmesidir. Kanser teşhisi karşısında duyulan korku, kafa karışıklığı ve kontrolü yeniden kazanma arzusu, kişileri bilimsel kanıtı olmayan çözüm arayışlarına yönlendirebiliyor.
Yanlış bilgiler genellikle basit ve rahatlatıcı yanıtlar sunarken, gerçek tıp karmaşık, belirsiz ve bazen kabul etmesi zor süreçler barındırır. Sahte kanser iddiaları, tedavi başarıp başarılamayacağı veya kanserin geri dönüp dönmeyeceği konusundaki belirsizliği ortadan kaldırıyormuş gibi göründüğü için ikna edici olabiliyor. Sosyal medya platformları ise bu tür asılsız kanser mesajlarını yayarak, gerçekte olduğundan daha güvenilir veya popüler görünmelerine neden olabiliyor. Bu durum, özellikle bilimsellikten uzak ürünler veya yöntemler pazarlayarak kar elde eden influencer'lar ve yetkisiz kişiler tarafından daha da körükleniyor.
Yanlış bilgilerin yayılmasında mesajların sunuluş biçimi de önemli bir rol oynuyor. Yapılan araştırmalar, kazanımlara odaklanan mesajlara kıyasla, neleri kaybedebileceğimize odaklanan mesajlara daha fazla tepki verdiğimizi gösteriyor. Bu durum, eşdeğer kazançlara verdiğimiz değerden daha fazla kayıptan korkma eğilimimiz olan "kayıp kaçınmacılığı" (loss aversion) prensibinden kaynaklanıyor.
Kanserle ilgili, sağlığı, konforu veya yaşamın kendisini kaybetme potansiyelini vurgulayan mesajlar, hayatta kalma şansının artması veya yaşam kalitesinin iyileşmesi gibi potansiyel kazanımlara odaklanan mesajlardan daha acil, kişisel ve motive edici hissettiriyor. Özellikle korkutucu kayıpları vurgulayan yanlış kanser bilgileri, doğrudan insanların korkularına hitap ettiği için oldukça ikna edici olabiliyor. Tedavilerin tehlikeli yan etkileri, gizli riskler veya doktorların hastaları zarar verme niyetinde olduğuna dair komplo teorileri gibi asılsız iddialar, derin duygusal yankı uyandırıyor. Bu da, doğru olmasa bile bu mesajlara inanma ve paylaşma olasılığını artırıyor.
Örneğin, kemoterapi kanseri iyileştirmediği, aksine yayılmasına neden olup yaşam süresini kısalttığı yönündeki yanlış iddialar, tedaviye karşı korku ve direnç oluşturabiliyor. Buna karşılık, kemoterapinin yan etkileri olabileceğini ancak hayatta kalma şansını büyük ölçüde artırdığını belirten doğru mesajlar, daha az ürkütücü ve bazen daha az çekici gelebiliyor çünkü kayıplara değil, potansiyel kazanımlara odaklanıyorlar.
Kanser, duygusal olarak yüklü ve yüksek riskli bir teşhistir. Kayıp odaklı yanlış bilgiler hızla yayılır ve insanları riske atabilecek kararları etkileyebilir. Doğru tıbbi bilgilerle karşılaşıldığında bile, kayıp temelli kanser yanlış bilgilendirmesinin duygusal ağırlığı rasyonel düşüncenin önüne geçebilir. "Kötü, iyi'den daha güçlüdür" (negativity bias) psikolojik prensibi, korku veya endişeyi tetikleyen kanser yanlış bilgilerinin neden umut dolu, gerçeklere dayalı mesajlardan daha kalıcı olduğunu açıklıyor. Belirsizlik zamanlarında, olumsuz bilgiler düşünce ve hislerimiz üzerinde daha büyük bir etkiye sahiptir.
Bilgi Kirliliğine Karşı Önleyici Tedbirler (Prebunking)
İnsanların kanserle ilgili yanlış bilgilere kurban gitmesini engellemenin etkili yollarından biri, "önleyici tedbir" (prebunking) yaklaşımıdır. Bu yöntem, insanlara yanlış veya yanıltıcı mesajları yer etmeden önce nasıl tespit edeceklerini ve bunlara nasıl direneceklerini öğretmeyi amaçlar. Özellikle, insanları kandırmak veya korkutmak için kullanılan taktikleri açığa çıkararak, bu taktiklerle karşılaşıldığında daha kolay tanınmalarını ve reddedilmelerini sağlar.
İnsanların dikkat etmesi gereken ve "önleyici tedbir" uygulanabilecek taktikler arasında, endişeyi artırmak için riskleri abartan korku yayma taktikleri veya bilimsel kanıtı olmayan mucizevi kür vaatleri ve yanlış iddiaları desteklemek için gerçekleri çarpıtan yanıltıcı istatistikler yer alıyor. Bu yaygın tekniklerin farkında olmak, kanser hastalarının çevrimiçi, sosyal medya veya kulaktan kulağa yayılan şüpheli bilgilerle karşılaştıklarında daha dikkatli ve şüpheci olmalarını sağlayabilir.
Araştırmalar, insanlar yanlış bilgilendirmenin ardındaki stratejileri anladıklarında, asılsız iddiaları olduğu gibi kabul etme olasılıklarının azaldığını gösteriyor. Bu artan farkındalık, önemli sağlık kararları vermeden önce duraklamalarını, sorgulamalarını ve güvenilir tavsiye almalarını güçlendirir. Nihayetinde, önleyici tedbirler, kanser hastalarının yanlış bilgilendirmeye karşı korunmalarına yardımcı olur. Bu sayede, duygusal olarak yüklü kanser iddiaları arasında gezinerek daha akıllı ve güvenli seçimler yapabilirler.
Bilim insanı Carl Sagan'ın dediği gibi: "Olağanüstü iddialar, olağanüstü kanıt gerektirir." Bu basit bir fikir olsa da, özellikle kanserle ilgili yanlış bilgilere karşı koymak söz konusu olduğunda güçlü bir hatırlatmadır. Sagan'ın sözü, özellikle kanserle ilgili bilgiler inanılmaz, fazla mükemmel veya sadece endişe verici göründüğünde durup eleştirel düşünmemiz ve sağlam kanıt istememiz gerektiğini hatırlatır.