Alzheimer hastalığını daha erken teşhis etmek, hastalar için daha iyi destek ve tedavi seçenekleri sunarken, bilim insanlarına da hastalığı daha derinlemesine inceleme fırsatı tanıyor. Yeni bir araştırma, bazı durumlarda teşhis süresini on yıldan fazla öne çekebilecek bir gelişme sundu.
Uluslararası bir araştırma ekibi, Alzheimer'a genetik yatkınlığı olan kişilerde, kanda bulunan belirli bir biyobelirtecin, bilişsel semptomlar ortaya çıkmadan 11 yıla kadar önce hastalığın sinyalini verebileceğini keşfetti.
Bu biyobelirteç, beta-sinüklein adı verilen bir protein. Basit bir kan testiyle tespit edilebiliyor. Beta-sinüklein, beyindeki nöronlar arasındaki hasarlı bağlantıların bir göstergesi olarak kabul ediliyor ve demansla olan bağlantıları giderek daha net anlaşılıyor.
Araştırmacılar, Alzheimer araştırma veri tabanına kayıtlı 178 kişiden alınan kan örneklerini inceledi. Katılımcılar arasında belirgin demans semptomları olanlar ve Alzheimer ile ilişkilendirilen genetik mutasyonlara sahip olanlar bulunuyordu.
İstatistiksel modelleme yoluyla ekip, mutasyon taşıyan asemptomatik kişilerde, mutasyonu olmayanlara kıyasla daha yüksek beta-sinüklein seviyeleri buldu. Semptomatik taşıyıcılarda ise en yüksek seviyelere rastlandı. Bu bulgu, proteinin demansla ilişkili erken hasarla güçlü bir şekilde bağlantılı olduğuna işaret ediyor.
Beta-sinükleinin çalışma şekli de bu durumu destekliyor: Protein, nöronlar arasındaki bağlantılarda (sinapslarda) bulunur ve bu bağlantılar bozulduğunda protein serbest kalır. Bu durumun demans gelişiminin erken aşamalarında meydana gelmesi, demansın nasıl başladığına dair de ek ipuçları veriyor.
Araştırmacılar, kan dolaşımındaki bu protein seviyesinin nöron hasarını yansıttığını ve nispeten kolayca belirlenebildiğini belirtiyor. Bu nedenle, erken nörodejenerasyonun tespiti için potansiyel bir biyobelirteç olarak görüyorlar.
Hastalığın ilerleyen aşamalarında görülen beyin kütlesi kaybı ve diğer patolojik değişikliklerin daha sonra ortaya çıktığına dikkat çekiliyor. Semptomların başlamasından sonra, bilişsel bozulmanın şiddeti arttıkça kandaki beta-sinüklein seviyesinin de yükseldiği gözlemlenmiş. Bu da biyobelirtecin hem semptom öncesi hem de semptomatik evrelerdeki patolojik değişiklikleri yansıttığını gösteriyor.
Bu biyobelirtecin potansiyeli erken teşhisin ötesine geçiyor. Araştırmacılar, beta-sinüklein seviyelerini izlemenin Alzheimer'ın ne kadar hızlı ilerlediğini ve belirli tedavilerin nöronları korumada ne kadar etkili olduğunu belirlemeye yardımcı olabileceğini düşünüyorlar. Hatta inme gibi diğer durumlardan kaynaklanan beyin hasarını ölçmek için bile kullanılabilir.
Ancak öncelikli hedef, Alzheimer hastalığını mümkün olduğunca erken teşhis etmek. Amiloid antikorları gibi umut vaat eden yeni tedaviler, semptomların başlangıcını yıllarca geciktirebiliyor. Ancak bu tedaviler genellikle erken uygulandığında daha iyi sonuç veriyor.
Araştırmacılar, günümüzde Alzheimer'ın genellikle oldukça geç teşhis edildiğini ve bu nedenle teşhiste ilerlemelere ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor. Aksi takdirde, yeni ilaçların tam potansiyelinden yararlanmanın mümkün olmayacağını belirtiyorlar. Risk altındaki hastalarda beta-sinüklein seviyelerinin test edilmesi, bu tedavi gelişmelerinden en iyi şekilde faydalanılmasına yardımcı olabilir.
Araştırma, saygın bilimsel dergi *Alzheimer's & Dementia*'da yayımlandı.