Geleneksel olarak kalp krizlerinin çoğu, kan pıhtılarının kalbe giden akışı engellemesiyle oluşan damar tıkanıklıklarına bağlanıyordu. Ancak yapılan araştırmalar, özellikle genç yetişkinlerde kalp krizlerinin diğer nedenlerinin rolünün hafife alındığını gösteriyor.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki bir sağlık kuruluşundan bilim insanları, 2003-2018 yılları arasında 65 yaş ve altı 1.474 kalp krizi vakasını inceledi. Tıbbi kayıtlar ve görüntülemeler titizlikle gözden geçirilerek her bir vakada ana neden belirlendi.
Kadınlarda kalp krizlerinin yarısından fazlasının damar tıkanıklığına bağlı olmayan nedenlerden kaynaklandığı ortaya çıktı. Erkeklerde kalp krizlerinin %75'i damar tıkanıklığından kaynaklanırken, kadınlarda bu oran %47'ye düştü. Bu durum, kalp krizlerinin önlenmesi ve tedavisi açısından önemli sonuçlar doğuruyor.
Araştırmacılar, bu durumun özellikle kadınlarda tarihsel olarak yeterince tanınmayan kalp krizi nedenlerine ışık tuttuğunu belirtiyor. Kök nedenin yanlış anlaşılması, daha az etkili, hatta zararlı tedavilere yol açabilir.
Kadınlardaki kalp krizi vakalarının %34'ü, vücuttaki diğer stres faktörleri (örneğin anemi veya enfeksiyon gibi) nedeniyle oluşan oksijen arz ve talep dengesizliğinden kaynaklanan miyokard enfarktüslerine (SSDMs) bağlandı. Diğer önemli faktörler arasında, damar duvarlarında yırtılmalarla kan birikmesine neden olan spontan koroner arter diseksiyonları (SCADs) ve vücudun başka yerlerinden gelen kan pıhtılarının neden olduğu emboliler yer alıyor.
Özellikle 45 yaş ve altı kadınlarda SSDM'nin en sık görülen neden olduğu belirtildi. SCAD, emboli, spazm ve MINOCA gibi akut, damar tıkanıklığı dışı nedenlerin, kadınlarda toplamda damar tıkanıklığı kadar yaygın olduğu görüldü.
Araştırmacılar, SSDM geçirenlerin takip eden 5 yıl içinde herhangi bir nedenden ölüm oranlarının en yüksek olduğunu tespit etti. Bu durumun, altta yatan diğer hastalıkları daha ciddi olan kişilerin ölüm olasılığının daha yüksek olmasıyla ilişkili olabileceği düşünülüyor.
Ayrıca, SCAD ile ilişkili kalp krizlerinin çoğunlukla, özellikle kadınlarda, damar tıkanıklığına bağlı olarak yanlış teşhis edildiği anlaşıldı. SCAD, kadınlarda neredeyse altı kat daha sık görülüyor.
Kalp krizi nedenlerinin yanlış teşhis edilmesi, doktorların bir sonraki krizi önlemek için yanlış yaklaşımlar benimsemesine neden olabilir. Bu nedenle, araştırmacılar bu hasta grubunda, özellikle genç yetişkin kadınlarda kalp krizi yaklaşımlarını yeniden gözden geçirme ihtiyacını vurguluyor. Sağlık profesyonellerinin SCAD, emboli ve stresle ilişkili tetikleyiciler gibi durumlara karşı farkındalığını artırması ve hastaların kendilerini iyi hissetmediklerinde yanıt aramaları teşvik ediliyor.
Bu araştırmada erkekler ve kadınlar arasındaki belirgin farkın nedenleri incelenmedi, ancak bunun kalp krizi risk faktörlerinin kadınları farklı etkilemesi veya kadınların tıbbi yardıma başvurma olasılığının daha düşük olması gibi nedenlerden kaynaklanabileceği düşünülüyor. Gelecekteki araştırmalar, bu konuyu daha geniş ve çeşitli gruplarda inceleyebilir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde her 40 saniyede bir kişi kalp krizi geçiriyor. Şehir yaşamı, beslenme ve hava kirliliği gibi risk faktörleri üzerine çalışmalar devam ediyor.
İyi haber şu ki, araştırmacılar kalp krizlerinin teşhis ve önlenmesinde ilerleme kaydedildiğini belirtiyor. Örneğin, çalışma süresi boyunca kalp görüntüleme teknolojisinde önemli gelişmeler kaydedildi.
Bununla birlikte, güncel tıbbi tarama tekniklerinin kalp krizi geçirenlerin neredeyse yarısını yakalayamayabileceğini gösteren yeni araştırmalar da mevcut. Amerika Birleşik Devletleri'nde kalp krizi riski genellikle kardiyovasküler hastalıkların gelişimiyle ilişkili faktörleri ölçen bir skorla değerlendiriliyor. Ancak analizler, kalp krizi geçirenlerin önemli bir kısmının bu skorlara göre düşük riskli olarak değerlendirildiğini ortaya koyuyor.
Araştırmacılar ve meslektaşları, kalp krizlerinin altında yatan alternatif nedenlere ilişkin farkındalığın hem sağlık profesyonelleri hem de halk arasında artırılmasını istiyor. Bir kalp krizinin nedenini anlamak, onu tedavi etmek kadar önemli olup, iyileşme ve tekrarlama arasındaki farkı yaratabilir.
Bu araştırma, Amerikan Kardiyoloji Koleji Dergisi'nde yayınlandı.