Ara

İlk Amerikalılar Güney Amerika’nın Ucuna Nasıl Gitti? Genetik Analiz Tarihi Yeniden Yazıyor

Teknoscope olarak bilim ve teknoloji dünyasındaki en güncel gelişmeleri aktarmaya devam ediyoruz. Son yapılan kapsamlı bir genetik analiz, insanlığın Afrika'dan sonraki en uzun göç yolculuklarından biri olan Amerika Kıtası'na ilk yerleşimi hakkında çarpıcı bilgiler sunuyor.

Araştırmacılar, son Buz Devri sırasında Asya'dan Bering Kara Köprüsü üzerinden Amerika'ya geçen ilk insanların, kıta boyunca ilerlerken üç ana nüfus ayrışması yaşadığını belirledi. Bu epik yolculuk, yaklaşık 14.500 yıl önce bir grubun günümüz Arjantin ve Şili topraklarını kapsayan Patagonya'ya kadar ulaşmasıyla sonuçlandı.

Saygın bir bilimsel dergide yayınlanan çalışmada, uluslararası bir bilim insanı ekibi, 139 farklı etnik gruba mensup 1.537 kişinin genomunu (genetik haritasını) detaylı bir şekilde inceledi. Amaç, Amerika kıtasına ilk yerleşenlerin genetik özelliklerini ve göç rotalarını aydınlatmaktı.

Araştırmacılar, bu yerli popülasyonların genetik çeşitliliğinin oldukça düşük olduğunu gözlemledi. Genetik analizler, atalarının Asya'dan gelen popülasyonlarla nasıl ilişkili olduğunu gösterirken, Amerika kıtasındaki ayrışmaların kilit zaman dilimlerini de ortaya çıkardı.

Belirlenen ilk büyük nüfus ayrışması, yaklaşık 26.800 ila 19.300 yıl önce, Son Buzul Maksimumu döneminde gerçekleşti. Bu dönemde, Amerika'nın yerli ataları Kuzey Avrasya popülasyonlarından ayrıldı. Bu tarihler, New Mexico'da bulunan ve yaklaşık 23.000 yıl öncesine ait insan ayak izleri gibi arkeolojik bulgularla da uyumluluk gösteriyor.

İkinci büyük ayrışma ise yaklaşık 17.500 ila 14.600 yıl önce yaşandı. Kuzey Amerika'daki yerli popülasyon ikiye ayrıldı ve bir kısmı güneye doğru ilerlemeye başladı. Bu Mezoamerikan grup, yaklaşık 13.900 yıl önce hızla dört ana genetik kola ayrıldı: Güneybatı ABD'deki atalar, Amazonlar, Andlar ve Güney Amerika'daki Patagonlar.

Ekip üyelerinden biri, Patagonya'daki yerleşimin zamanlamasının (yaklaşık 14.500 yıl önce) arkeolojik kayıtlarla da mükemmel şekilde örtüştüğünü belirtti. Farklı bölgelere yerleştikten sonra popülasyonlar arasında genetik farklılıkların birikmesinin zaman aldığını ekledi.

Ancak bu destansı yolculuk sırasında ve sonrasında, ilk Amerikalılar genetik çeşitliliklerinde önemli bir azalma yaşadı. Bu durumun coğrafi engellerden ve daha sonra Avrupalı yerleşimcilerin gelişiyle yaşanan nüfus kayıplarından kaynaklandığı düşünülüyor.

Araştırmacıların dikkat çektiği önemli bir genetik kayıp, bağışıklık sistemi sağlığı için kritik olan HLA (Human Leukocyte Antigen - İnsan Lökosit Antijeni) genlerindeki çeşitlilik azlığıydı. Güneydoğu Asya gibi hastalıklara maruz kalma riskinin yüksek olduğu bölgelerde HLA çeşitliliğinin fazla olduğu bilinirken, Güney Amerika'daki yerli popülasyonların genomlarında bu çeşitliliğin belirgin şekilde düşük olduğu görüldü. Bu durumun, bu popülasyonları yeni patojenlere karşı daha savunmasız hale getirmiş olabileceği düşünülüyor.

Çalışmanın bir diğer önemli amacı, günümüzdeki yerli halkların özel sağlık ihtiyaçlarının altını çizmektir. Araştırmacılar, bazı yerli popülasyonlarda belirli ilaçlara karşı olumsuz reaksiyonlarla ilişkili gen varyantlarının olabileceğini belirtiyor.

Ekip üyeleri, mevcut ilaçların çoğunun genellikle Avrupa kökenli popülasyonlar üzerinde yapılan çalışmalarla geliştirildiğini, yerli popülasyonların genellikle bu çalışmalara dahil edilmediğini vurguladı. Bu nedenle, yerli halkların özel genetik profillerini göz önünde bulunduran, onlara özel sağlık hizmetleri ve hastalık önleme stratejileri geliştirilmesinin hayati önem taşıdığını dile getirdiler.

Önceki Haber
Stellar Blade'in PC Çıkışı Şok Etti: Steam'de Tam 130 Ülkeye Yasak!

Benzer Haberler: