Bilim dünyasında heyecan yaratan yeni bir çalışma, idrardaki belirli bir proteinin yüksek konsantrasyonlarının demans gelişme riskini öngörebileceğini ortaya koydu. Hollanda ve İsveçli araştırmacıların katıldığı geniş çaplı bir araştırmanın sonuçları yakın zamanda yayımlandı.
Kanın sıvı kısmı olan plazmadaki en bol protein olan albümin, yumurta, süt ürünleri ve bitki tohumları gibi gıdalarda da bulunan yaygın bir proteindir. Normalde böbrekler, atıkları vücuttan süzerken albüminin idrara sızmasına izin vermez. Ancak idrarda yüksek albümin içeriği, 'albüminüri' olarak adlandırılır ve böbrek hasarının bir işareti olarak kabul edilir. Bu yeni bulgu ise albüminürinin demans riskini de tahmin edebileceğini gösteriyor.
Bu dikkat çekici sonuç, yaşları 65 ve üzeri olan, demans geçmişi bulunmayan yaklaşık 133.000 katılımcının dahil edildiği bir çalışmadan elde edildi. Demans teşhislerinin yüzde 96'sının 65 yaş ve üstü bireylerde görülmesi nedeniyle 65 yaş altı kişiler bu çalışmaya dahil edilmedi. Yaklaşık dört yıllık bir takip süresinin ardından, katılımcıların yüzde 7'sinde bir tür demans geliştiği gözlemlendi.
Araştırmacılar, böbrek fonksiyonları ve diğer faktörler göz önüne alındığında bile, albüminürinin demans geliştirme riskinde artışla ilişkili olduğunu tespit etti. İdrarlarında normal seviyede (<30 mg/g) albümin bulunan kişilere kıyasla, orta seviyede (30–299 mg/g) albümin bulunanlarda demans geliştirme olasılığı %25 daha yüksekken, yüksek seviyede (≥300 mg/g) albümin bulunanlarda bu risk %37 daha fazlaydı.
Peki, bu potansiyel bağlantı ne olabilir? Bilim insanları, böbrek damarlarında meydana gelen hasarın, beyindeki aynı türden damar hasarına işaret edebileceğini belirtiyor. İsveç Karolinska Enstitüsü'nden nefrolojist ve çalışmanın ilgili yazarı Hong Xu, "Böbrekler ve beyin çok farklı organlar gibi görünse de, önemli bir ortak noktaya sahipler: ikisi de hassas bir küçük kan damarı ağına bağlıdır" açıklamasında bulunuyor. Xu, "Böbreklerdeki kan damarları hasar gördüğünde, genellikle aynı süreç beyinde de meydana gelir" diye ekliyor.
Bu durumun bir sonucu olarak, albüminüri en güçlü şekilde damar tıkanıklığı, diyabet veya felç gibi damarsal nedenlerle ilişkili olan vasküler demans ile ilişkilendirildi. Vasküler demans, tüm vakaların %60-80'ini oluşturan Alzheimer hastalığından sonra en sık görülen ikinci demans türüdür.
Sonuç olarak, görünüşte farklı süreçler mekanizma açısından birbirini yansıtabilir. Böbrek hasarı idrara protein sızmasına izin verirken, beyindeki hasarın toksik ve inflamatuar moleküllerin beyin dokularına sızmasına yol açtığı düşünülüyor. Normalde, beyne zararlı maddelerin girmesini engelleyen kan-beyin bariyeri bu durumu önler. Ancak bu bariyerdeki kusurlar veya hasarlar, inflamasyon, damar hasarı ve demans ilerlemesiyle ilişkili anormal protein birikimi gibi nörolojik sorunlara yol açabilir.
Bu bulgu, daha önceki çalışmaları da destekliyor. Daha önce yapılan Norveç ve ABD'deki çalışmalarda da idrarda artan albümin seviyesine sahip bireylerin demans geliştirme riskinin anlamlı derecede yüksek olduğu belirtilmişti.
Gelecekte, albüminüri taraması, özellikle diyabet, yüksek tansiyon, kardiyovasküler hastalık veya böbrek hastalığı gibi ek rahatsızlıkları olan hastalar için erken demans riskini değerlendirmede değerli bir araç sağlayabilir. Daha kesin tarama stratejilerinin faydaları büyük olabilir: Xu, "Albüminürinin erken tespiti potansiyel olarak demansın başlangıcını geciktirebilir veya önleyebilir" diyor.
Gelecekteki çalışmalar, albüminüri ile belirli demans alt tipleri arasındaki ilişkilere odaklanabilir, çünkü her alt tipin farklı risk faktörleri, ilerleme hızları ve tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Ayrıca, bu çalışma katılımcıların kültürel kökenlerinin tarama sırasında ilgili olabileceğine de işaret ediyor. Daha önceki çalışmalar, 'Doğu' ve 'Batı' kültürlerinden gelen bireylerin farklı bilişsel süreçler sergilediğini ve bu nedenle demansı ölçmek için kullanılan bilişsel testlerde farklı performans gösterebileceğini öne sürmüştür.
Demansın henüz tedavi edilemediği düşünüldüğünde, kritik görev, önemli risk faktörlerini belirleyerek önleyici tedbirleri artırmaktır. Bu çalışma, organ disfonksiyonu, beyin kimyası ve nörolojik sağlık arasındaki bağlantıları değerlendirerek nörodejeneratif hastalıkların nedenlerini incelemede daha modern ve sinerjik bir yolun tanıtılmasına yardımcı olabilir.
Bu araştırma Journal of Internal Medicine dergisinde yayımlanmıştır.