Herkes daha uzun, daha sağlıklı ve daha zinde bir yaşam sürmek ister. Son yıllarda, bu dilekleri gerçekleştirmeyi vaat eden 'uzun yaşam' sektörü hızla büyüyor. Silikon Vadisi'ndeki milyarderlerden sosyal medya influencer'larına kadar pek çok kişi, ölümsüzlüğü veya en azından yaşlanmayı durdurmayı hedefleyen ürünler ve tedaviler sunuyor. Ancak bu göz kamaştırıcı vaatlerin ardında, uzmanların dikkat çektiği önemli sorunlar yatıyor.
Günümüzde sosyal medyada peptitler, mantar tozları ve biyolojik yaşlanmayı geri çevirdiği iddia edilen pek çok farklı ürün reklamı görmek mümkün. Buz banyolarından saunalara, kriyoterapi odalarından kırmızı ışık tedavisine kadar geniş bir yelpazede sunulan bu hizmetler, yaşlanma korkusunu ve daha genç görünme isteğini hedef alıyor. Bu sektör, risk sermayesi fonları, ünlü yatırımcılar ve ilaç şirketleri tarafından da destekleniyor.
Ancak uzmanlar, uzun yaşam sektörünün sunduğu pek çok yenilik ve ürünün, sağlık veya yaşam süresini uzattığına dair yeterli ve güvenilir kanıtlara sahip olmadığını belirtiyor. Örneğin, tam vücut MR taramaları kanser gibi hastalıkları erken teşhis etmek için pazarlanıyor olsa da, bu taramaların genel sağlık sonuçlarını iyileştirdiğine dair bir kanıt bulunmuyor. Tıbbi kuruluşlar da sağlıklı bireylerde rutin tam vücut MR kullanımını önermiyor.
Bu tür testler, aslında klinik olarak önemsiz olabilecek ancak gereksiz tetkiklere, maliyetlere ve endişeye yol açabilecek 'tesadüfi bulgulara' neden olabiliyor. Uzun yaşam sektörü, geleneksel sağlık sistemine bir alternatif olarak sunulsa da, nihayetinde yine bu sistemin hizmetlerine (hastaneler, uzman doktorlar vb.) bağımlı hale geliyor. Bu durum, zaten zorlanan sağlık hizmetlerine ek yük getirirken, toplum sağlığına büyük bir fayda sağlamıyor.
Uzmanların işaret ettiği bir diğer önemli sorun ise 'aşırı teşhis' riski. Kitlelerin tarama testlerine olan ilgisine rağmen, daha fazla testin her zaman daha iyi sağlık anlamına gelmediği uzun süredir biliniyor. Aşırı teşhis, kişinin yaşamı boyunca hiçbir sorun yaratmayacak bir anormalliğin veya hastalığın teşhis edilmesi anlamına geliyor. Ne kadar çok test yapılırsa, o kadar çok, çoğu klinik olarak ilgisiz sonuç bulunur ve bu durum bir kısır döngü yaratır.
Uzun yaşam sektörünün sunduğu hizmet ve ürünlerin 'önleyici' tıp olarak lanse edilmesi de yanıltıcı olabilir. Önleyici tıp, aşılar ve belirli yaşlarda yapılan kanser taramaları gibi basit, kanıta dayalı önlemleri içerir. Ancak uzun yaşam sektörünün önerdiği pek çok kapsamlı test ve tedavinin, sağlıklı bireylerin uzun vadeli sonuçlarını iyileştirdiğine dair net bir kanıt yok. Bunlar genellikle yüksek maliyetli, kaynak yoğun ve gereksiz ek testlere yol açabiliyor.
Bu durumun önemi ise, yaşlanmayı bir hastalık gibi ele alarak 'hastalık yayma' eğilimine yol açması. Aynı zamanda yaşlı ayrımcılığını günlük ticarete yerleştirerek, normal yaşlanmayı patolojikleştirebilir ve onu hayatın doğal bir parçası olarak kabullenmeyi zorlaştırabilir. Sektörün hype'ı, düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli uyku, anlamlı ilişkiler ve kanıta dayalı tıbbi tedaviye erişim gibi zaten bildiğimiz ve işe yarayan temel halk sağlığı fonksiyonlarından dikkatleri dağıtabilir.