İnsan genomunun büyük bir kısmı, milyonlarca yıl öncesine dayanan virüslerin kalıntılarından oluşuyor. Bu kalıntılar, 'zıplayan genler' olarak bilinen retrotranspozonlar olarak adlandırılıyor ve genomumuzun %40'ından fazlasını oluşturuyor. Genellikle zararsız olsalar da, araştırmalar bu antik virüs DNA'larının belirli durumlarda yeniden aktive olarak beyin hücrelerine zarar verebileceğini ve iltihaplanmayı tetikleyerek ALS ve Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklara yol açabileceğini gösteriyor.
Bilim insanları, ALS hastalarının beyinlerinde bilinen bir virüs enfeksiyonu olmamasına rağmen virüs proteinleri tespit etti. Bu durum, genomumuzda uyuyan antik virüslerin yeniden aktifleştiği hipotezini güçlendirdi. Retrotranspozonlar, DNA içinde kopyalanarak veya kesilip yapıştırılarak hareket edebilen genetik elementlerdir. Bazıları, HIV gibi virüslerin kullandığına benzer bir mekanizma olan ters transkriptaz enzimi aracılığıyla çoğalır.
Bu antik virüs parçalarının yeniden aktive olması, hücrelerin savunma mekanizmalarını tetikleyerek iltihaplanmaya neden olabilir. Bu iltihaplanma, nörodejeneratif hastalıklarla ilişkilendirilen bir durumdur. Ayrıca, retrotranspozonların, ALS ile ilişkilendirilen TDP-43 gibi nörodejenerasyonla bağlantılı proteinlerle etkileşime girerek sinir hücrelerine zarar verebileceği düşünülüyor.
Yapılan araştırmalar, TDP-43 proteininin çekirdekten ayrılmasıyla bazı retrotranspozonların serbest kalabildiğini gösteriyor. Bu durum, bir kısır döngü yaratarak hem retrotranspozonların aktivitesini hem de TDP-43'ün anormal davranışlarını artırıyor. Benzer şekilde, Alzheimer hastalığında görülen tau proteininin bozulması da retrotranspozonların aktive olmasına ve nöronal hasara yol açabiliyor.
Bu potansiyel tedavi yöntemleri arasında, HIV tedavisinde kullanılan antiretroviral ilaçlar öne çıkıyor. Bu ilaçlar, retrotranspozonların çoğalmasında rol oynayan ters transkriptaz enzimini engelleyebiliyor. Yapılan ilk klinik çalışmalar, bu ilaçların güvenli olduğunu ve ALS ile Alzheimer hastalarında iltihaplanmayı azalttığını, ayrıca hastalığın ilerlemesini yavaşlatabildiğini gösteriyor. Ancak, bilim insanları bu ilaçların tek başına çözüm olmadığını, retrotranspozonların neden olduğu diğer mekanizmalara da odaklanılması gerektiğini vurguluyor.
Retrotranspozonların Parkinson hastalığı ve multipl skleroz gibi diğer nörodejeneratif ve inflamatuar durumlarla da ilişkili olabileceğine dair kanıtlar artıyor. Bu alandaki araştırmalar hız kazanırken, insan genomunun derinliklerinde yatan bu antik virüslerin sağlığımız üzerindeki etkileri daha iyi anlaşılmaya devam ediyor.