Günümüzde birçok Batı ülkesinde, çocuk sahibi olmanın getirdiği stres ve maliyetten kaçınarak bir veya daha fazla evcil hayvanla yaşamayı tercih etmek hızla yaygınlaşan bir sosyal norm haline geliyor. Doğum oranları sabit kalırken veya düşerken, köpek sahipliği ise yükselişte.
Amerika, Kanada, Avustralya ve Avrupa'nın büyük bir kısmında hanelerin üçte biri ile yarısı arasında en az bir köpeğe sahip. Bu sayı giderek artarken, çoğu ülke önümüzdeki on yıllarda nüfus büyüklüğünü riske atacağı tahmin edilen istikrarlı bir doğurganlık düşüşü yaşıyor.
Macaristan'daki bir üniversiteden bilim insanları tarafından yakın zamanda yayınlanan teorik bir inceleme, bu eğilimin ardındaki kültürel nedenleri ve gelecekte aile kavramı için ne anlama geldiğini araştırıyor.
Köpekler binlerce yıldır insanların değerli arkadaşları olmuştur. Bir zamanlar bu ilişki, karşılıklı fayda sağlayan ve avlanma ile korunmada her iki tarafa da avantaj sağlayan davranışlarla şekilleniyordu. Ancak günümüzde köpeklerin rolü, daha az faydacı ve daha çok bakım verici bir yöne evrildi.
Bazı insanlar için köpekler, insan çocuklarının yerine geçiyor gibi görünse de, araştırmacılar bunun genellikle bir istisna olduğunu belirtiyor.
Yapılan incelemede, "Yaygın inanışın aksine, köpek sahiplerinin yalnızca küçük bir azınlığı evcil hayvanlarına insan çocuğu gibi davranıyor" bulgusu öne çıkıyor. Araştırmacılara göre, "Çoğu durumda, köpek ebeveynleri tam olarak çocuk gibi olmadıkları için köpekleri seçiyor ve türlerine özgü ihtiyaçlarını kabul ediyorlar."
Konuyla ilgili literatürün kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesinin ardından, bilim insanları sevme ve destekleme yönündeki güçlü arzumuzun türe özgü olmadığını savunuyor. Köpekler ve bebekler birbirini dışlamıyor; kalbimizde her ikisi için de bolca yer var, cüzdanlarımızda olmasa bile.
Çocuk sahibi olmanın sosyal ve kültürel baskıları, birçok genç yetişkin için bu seçeneği devre dışı bırakıyor. Bu durumda, köpek dostları zamanın, paranın ve kucaklaşmanın nimetlerinden faydalanıyor.
"Köpeklerin sahiplerine olan yüksek bağımlılık ve bağlılığına rağmen, birçok kişinin gözünde köpek sahipliğinin getirdiği yükümlülükler, çocuk ebeveynliğinden daha az külfetli kalıyor" deniyor araştırmada.
Maddi açıdan bakıldığında, bir çocuğu büyütmenin maliyeti birçok ülkede giderek artıyor. Son yıllarda maliyetlerin önemli ölçüde arttığı tahmin ediliyor.
Gelecek nesillere nasıl bir dünya bıraktığımızla ilgili endişeler, değişen aile yapılarının ortasında ebeveynlerin (özellikle annelerin) yaşadığı yalnızlık hissi ve iş hayatındaki kadınlar üzerindeki baskılar da eklendiğinde, Batı dünyasında bebekler daha az insanın yatırım yapmaya istekli olduğu bir alan haline geliyor.
Bu durumun, köpeklerin doğrudan bu boşluğu doldurduğu anlamına gelmediği de belirtiliyor. Daha çok, "boş yuva" durumundaki veya çocuk sahibi olmayan kişilerin, ebeveyn olsalardı belki de sahiplenmeyecekleri bir evcil hayvana sahip olabildikleri düşünülüyor.
Araştırmacılar raporlarında, "Köpek ebeveynliği, çocuk ebeveynliği ile de bir arada var olabilir. Bu durum, insanların türüne bakılmaksızın başkalarına bakım verme konusunda evrimleşmiş olabileceği fikrini güçlendiriyor" şeklinde özetliyor.
Toplum yaşlandıkça ve daha fazla insan sağlık ve zihinsel sağlıklarını tehdit eden bir yalnızlık salgınıyla karşı karşıya kaldıkça, evcil hayvanların sadece sahip olamadığımız çocukların yerini almadığını bilmek önemlidir. Onlar, kendi benzersiz yollarıyla bize bakım verecek vital aile üyeleridir.
Bu araştırma hakemli bir bilimsel dergide yayınlanmıştır.