Uzun yıllardır kanserden kurtulduğu düşünülen hastalar için yeni bir endişe kaynağı doğdu. Yapılan araştırmalar, yaygın solunum yolu virüslerinin, vücutta uyuyan az sayıda meme kanseri hücresini yeniden aktif hale getirebileceğini gösteriyor.
Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan moleküler genetikçi James DeGregori, "Uyuyan kanser hücreleri, terk edilmiş bir kamp ateşinden geriye kalan korlar gibidir ve solunum yolu virüsleri de bu korları yeniden alevlendiren güçlü bir rüzgar gibidir" ifadesini kullanıyor.
Bu araştırma, COVID-19 pandemisi sırasında bazı kanser vakalarındaki ilginç artışın fark edilmesiyle başladı. Uluslararası bir ekip, bu artışın nedenlerini anlamak için hem insan popülasyon çalışmaları hem de fare modelleri üzerinde incelemeler yaptı.
Yapılan incelemelerde, Birleşik Krallık'taki biobank örneklerinde SARS-CoV-2 (COVID-19 virüsü) testi pozitif çıkan ve kanserden kurtulmuş hastaların, kanserle ilişkili ölüm oranlarında iki kat artış gözlemlendiği belirtildi. Bu durumun epidemiyoloji alanında kanserle ilgili olarak pek rastlanmayan bir etki olduğu vurgulanıyor.
Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri'nden alınan ve yaklaşık 37.000 hastayı kapsayan ayrı bir meme kanseri veritabanı analizi, daha önce SARS-CoV-2 enfeksiyonu geçiren hastalarda akciğerlerde metastatik meme kanseri riskinin yüzde 40'tan fazla arttığını ortaya koydu.
Fareler üzerinde yapılan çalışmalar, virüslerin bu yayılmada rol oynayabileceğine işaret ediyor. İnfluenza ve SARS-CoV-2 enfeksiyonlarının, farelerdeki uyuyan meme kanseri hücrelerinin enfeksiyondan sadece birkaç gün sonra çoğalmasına neden olduğu gözlemlendi. Yazarlara göre, iki hafta içinde tümör hücrelerinde 100 kattan fazla bir genişleme ve metastatik lezyonlar oluştu.
Araştırmacılar, türler arasındaki farklılıklar nedeniyle fare verilerini yorumlarken dikkatli olunması gerektiğini belirtmekle birlikte, bu bulguların COVID-19'un kanserle mücadele edenler için önemli bir metastatik risk oluşturduğunu gösterdiğini vurguluyor.
Bilim insanları uzun zamandır Epstein-Barr Virüsü (EBV) gibi bazı yaygın virüslerin, belirli kanserleri tetikleme potansiyeline sahip olabileceğini düşünüyor. İnsan Papillomavirüsü'nün (HPV) de bu etkiyi gösterdiği biliniyor ve bu nedenle HPV aşısı, milyonlarca insan için hayat kurtarıcı bir rol oynuyor.
Bilim insanları 1936'dan beri, benzer şekilde meme kanserini tetikleyen bir virüs arayışında. Yüksek riskli virüslerin insan meme kanseri örneklerinde tespit edildiği ve örneğin EBV'nin, normal dokuya kıyasla meme kanseri dokusunda beş kat daha yüksek olduğu belirtiliyor.
Ancak, virüslerin kansere yatkınlık oluşturabileceği fikri makul olsa da, insan hücrelerindeki araştırmalar sınırlı ve hastalığın yayılmasının altında yatan mekanizma henüz tam olarak belirlenmiş değil. Bağışıklık sisteminin virüslere verdiği tepkinin bu süreçte rol oynayabileceği düşünülüyor.
İlk remisyondan sonra, çok az sayıda meme kanseri hücresi akciğer, kemik ve karaciğer dokularında uyku halinde kalabiliyor. Bazen bu uyuyan kanser hücrelerini uyandıran iltihaplanma oluşabiliyor ve influenza ile COVID-19 gibi viral solunum yolu enfeksiyonları da iltihaplanmaya neden olabiliyor.
Mevcut fare deneylerinde, influenza A virüsünün, sadece IL-6 gibi iltihap sitokinlerinde artışa neden olduğunda uyuyan kanser hücrelerini yeniden uyandırdığı görüldü. Aynı durumun koronavirüs için de geçerli olduğu belirtiliyor. Bulgular, bağışıklık sisteminin virüslere verdiği tepkinin, kanserin çoğalması için mükemmel bir ortam yarattığını düşündürüyor.
Araştırmacılar, "Elimizdeki veriler, eğer bu uyuyan hücrelere sahip bir kanser hastasıysanız, bu uyuyan hücreler nedeniyle ölmek yerine, onlarla birlikte normal bir hayat yaşayabileceğinizi gösteriyor. Ancak influenza veya COVID gibi bir solunum yolu virüsü kaparsanız, bu uyuyan hücrelerin uyanması nedeniyle ölme şansınız çok daha fazladır" şeklinde açıklıyor.
Eğer bu doğruysa, milyonlarca meme kanseri kurtulanı için hayati önem taşıyor. Bu kişiler, hastalanmaları halinde nüks (hastalığın tekrarlaması) riskinin artmasıyla karşı karşıya kalabilirler. İnfluenza veya COVID-19'a karşı aşıların bu riski azaltıp azaltamayacağına dair daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyuluyor.