Ara

Beyin Kanseri Tedavisinde Devrim Niteliğinde Keşif: Beslenme Değişikliği ile Tedaviye Yanıt Artıyor

Yapılan erken bir çalışma, beslenme alışkanlıklarında yapılacak bir değişikliğin, ölümcül beyin kanseri olan glioblastomun tedaviye yanıtını artırabileceğini gösteriyor. Araştırmacılar, bu diyet değişikliğinin kanserli hücrelerin kritik bir metabolik zayıflığını hedef aldığını ve fareler üzerinde yapılan deneylerde, kemoradyoterapi ile birlikte uygulandığında yaşam süresini uzattığını ortaya koydu.

Bilimsel bir dergide yayımlanan çalışma, tümör hücrelerinin büyüme hızlarını artırmak için metabolizmalarını nasıl değiştirdiğine dair derinlemesine bir anlayışın, bu ölümcül kanser türü için yeni tedavi pencereleri açabileceğini öne sürüyor.

Beyindeki sağlıklı hücreler, elektriksel sinyal iletimi ve kimyasal haberci salınımı gibi sayısız fonksiyonlarını sürdürmek için yakıta ihtiyaç duyar. Araştırmacılar, kanser hücrelerinin bu normal süreçleri bir kenara bırakarak, kendilerini sürekli bölünen hücreler haline getirecek şekilde yeniden yapılandığını belirtiyor.

Bu metabolik değişiklikler, kanser araştırmacıları için büyük önem taşıyor çünkü sağlıklı hücreler ile tümör hücrelerini ayırt ederek tedavilerin daha hedefe yönelik olmasını sağlayabilir. Temel amaç, kanserli hücreleri sağlıklı hücrelere kıyasla çok daha fazla yok edebilen tedaviler geliştirmektir.

Üniversitede görevli bir onkolog tarafından yürütülen çalışma, glioblastomun hem insan hem de hayvan beyinlerindeki metabolizmasını nasıl bozduğunu inceledi. Laboratuvar araştırmaları ve klinik uygulamaları birleştiren bu çalışma, hasta beyinlerinden alınan dokulardan elde edilen verileri de kullandı. Araştırma, insan ve kemirgen beyin cerrahisi, metabolik yollar ve moleküler analiz alanlarında uzmanların işbirliğini gerektirdi.

Prosedür, ameliyattan birkaç saat önce başladı. Hastalara glikoz içeren bir infüzyon verildi. Bu glikoz, moleküler analiz teknikleriyle tespit edilebilecek şekilde işaretlenmişti. Glikoz, kan dolaşımı yoluyla hem sağlıklı hem de tümörlü hücrelere ulaştı.

Glioblastom cerrahisinde yaygın bir yaklaşım, kanserin hızla yeniden büyümesini en aza indirmek için tümörün ve çevresindeki bir miktar beynin çıkarılmasıdır. Ekip, ameliyat sırasında her 30 dakikada bir kan örnekleri aldı ve çıkarılan tümör ile sağlıklı dokuları analiz için dondurdu.

Bu hücrelerden elde edilen metabolize edilmiş glikoz moleküllerinin hücreler içindeki yolu izlenerek, tümör hücrelerinin şekeri nasıl farklı kullandığına dair net bir tablo elde edildi.

Sağlıklı hücreler, glikozu hücrenin yakıtı olan solunum gibi süreçler için metabolize ederken, glikozu aynı zamanda önemli nörotransmitter moleküllerinin temel bileşeni olan serin amino asidine de dönüştürdü.

Buna karşılık, tümör hücreleri bu süreçleri bir kenara bıraktı. Bunun yerine, kanser hücreleri glikozu DNA'nın yapı taşları olan nükleotitleri üretmek için kullandı. Bu moleküller, tümör hücrelerinin sürekli çoğalması için hayati önem taşıyan yakıt kaynaklarıdır.

DNA'yı yok ederek kansere saldıran kemoradyoterapiye rağmen, bu yeniden yönlendirme kanser hücrelerine hasarı onarmak için sürekli bir nükleotit kaynağı sağlıyor. Çalışma ayrıca, tümör hücrelerinin büyümelerini daha da beslemek için çevre dokulardan serin de topladığını gösterdi.

Araştırmacılar burada bir fırsat gördüler. İnsan kanser hücreleri nakledilmiş fareler, diyetlerindeki serin miktarını büyük ölçüde azaltan bir beslenme düzenine alındı. Bu durum, insan kanser hastalarında düşük proteinli bir diyet ve serinsiz protein shakeleri ile desteklenerek tekrarlanabilir.

Bu strateji, tümör hücreleri için kullanılabilir serin miktarını azalttı ve kanseri glikoz metabolizmasını serin üretimine geri yönlendirmeye zorladı. Sonuç olarak, bu durum nükleotit sentezlerini düşürdü ve hücreleri kemoradyoterapiye daha duyarlı hale getirdi. Bu tedavi kombinasyonunu alan fareler, yalnızca kemoradyoterapi alan farelere göre daha uzun süre yaşadılar.

Araştırmacılar, bu zayıflığın sınırlı bir süre için geçerli olabileceğini, çünkü glioblastom hücrelerinin metabolizmalarını hızla uyum sağlayabildiğini açıkladı. Ayrıca, bazı tümör hücrelerinin çevreden serin toplama konusunda diğerlerine daha az bağımlı göründüğü belirtildi. Amaç, tümörlerin bir çözüm bulamadan, serin eksikliği ile bırakılıp tedavilere maruz bırakılmasını sağlamak.

Araştırmacılar, farelerdeki bu sonuçları insan kanser hastalarından elde edilen verilerle desteklemek için devam niteliğinde bir klinik çalışma başlattı. Bu yeni çalışma, bu yılın sonlarında veya gelecek yılın başlarında hastalara sunulmayı hedefliyor.

Ancak, kanser tedavisinin zaten zorlu bir süreç olduğunu ve hastalardan tedaviye ek olarak belirli bir diyeti takip etmelerinin istenmesinin zor olabileceği kabul ediliyor. Mevcut çalışma, gelecekteki klinik çalışmalarına ışık tutacak değerli bilgiler sağladı. Özellikle işaretlenmiş glikoz izleme protokolünün, hangi tümörlerin glikozdan serin ürettiğini ve hangilerinin çevreden serin aldığını belirleyebilme potansiyeli heyecan verici.

Çalışma, beyin kanseri tedavisinde gelecekte incelenebilecek ek beslenme değişikliklerini de ortaya koydu. Şu an için serin modifikasyonunun uygulanması en kolay olanı olduğu belirtilirken, bu alanda keşfedilmeyi bekleyen daha pek çok şeyin olduğu düşünülüyor.

Önceki Haber
NVIDIA Çin'de Zor Durumda: Tekelci Davranış İddiası ve 1.7 Milyar Dolar Ceza Riski
Sıradaki Haber
Nvidia'dan Çin'de Antitröst Yasası İhlali İddiası: Rekabet Kurumu'ndan Ön Bulgular

Benzer Haberler: