Amerikan futbolu, futbol ve ragbi gibi yüksek tempolu sporlar sıklıkla tekrarlayan kafa darbelerini içerir. Bu darbeler her zaman beyin sarsıntısına yol açmasa da, yeni bir çalışma en hafif darbelerin bile beyne zarar verebileceğini gösteriyor.
Şimdiye kadar araştırmacılar, tekrarlayan kafa travmasıyla ilişkili, ruh hali, davranış, düşünme ve hafıza sorunlarıyla karakterize edilen dejeneratif bir beyin hastalığı olan kronik travmatik ensefalopatinin (CTE), beyinde anormal protein birikimiyle başladığını düşünüyordu. Normalde nöronları sağlıklı tutmaya yardımcı olan bu protein olan tau, anormal formunda onları öldürebilir. CTE, kesin olarak sadece ölümden sonra teşhis edilebilir, çünkü bu zamanda doktorlar beyin dokusundaki tau protein seviyelerini doğrudan inceleyebilirler.
Ancak, geçtiğimiz Eylül ayında Nature dergisinde yayımlanan yeni bulgular, yıllar boyunca tekrarlayan kafa darbeleri yaşayan sporcuların, anormal tau birikimi oluşmadan çok önce beyin hücrelerini kaybedebileceğini ve beyin iltihabı geliştirebileceğini öne sürüyor. Başka bir deyişle, hastalık süreci daha önce düşünülenden daha erken başlayabilir.
Spor verileri analizi alanında çalışan ve çalışmaya dahil olmayan bir araştırmacı, bu bulguların, tekrarlayan kafa darbelerinin CTE gelişmeden önce bile beyinde kalıcı değişiklikleri tetikleyebileceğine dair şimdiye kadarki en net kanıtları sunduğunu belirtti. Bu görüşe göre, sadece beyin sarsıntılarının sayısı değil, herhangi bir yoğunluktaki kafa darbelerine maruz kalmanın kümülatif etkisi uzun vadeli hasara yol açıyor. Kasklar beyne iletilen kuvvetleri önemli ölçüde azaltmadığı için, sadece daha iyi koruma sağlamak sorunu çözmeyebilir. Sporlarda gereksiz kafa darbelerini azaltan politika değişiklikleri, tek başına ekipmanlardan daha etkili olacaktır.
Ayrıca, iletişim sporlarına daha genç yaşta başlanmasının, ileriki yaşamda beyin gerilemesi riskini artırdığına dair araştırmalar da mevcut. Bu durum, tekrarlayan kafa darbelerinin beyin sağlığı üzerindeki etkisinin yaşla birlikte daha da belirginleşebileceğini gösteriyor.
Yapılan yeni çalışmada, araştırmacılar 20 ila 51 yaşları arasında hayatını kaybetmiş 28 kişinin beyin dokusunu incelediler. Bu kişilerden bazılarının kafa travması geçmişi yoktu, bazıları temas sporları yapmış ancak CTE belirtisi göstermemişti ve diğerleri beyin dokusu analizlerine göre erken evre CTE'ye sahipti.
Tek hücreli RNA dizileme adı verilen bir yöntem kullanılarak, yaklaşık 171.000 bireysel beyin hücresi incelendi. RNA, hücrelerin protein üretmek için kullandığı bir moleküldür, bu nedenle RNA dizilemesi, belirli bir hücrede hangi proteinlerin üretildiğine dair bir fikir verebilir; bu proteinler de söz konusu hücrenin kimliğini ve rolünü ortaya çıkarabilir. Bu yaklaşım, bilim insanlarının tekrarlayan kafa travmasının beyindeki farklı hücre tiplerini nasıl etkilediğini görmesini sağladı.
Kafa darbelerinin en büyük yükünü alan beyin bölgesi olan frontal kortekste, farklı beyin bölgelerinin iletişim kurmasına yardımcı olan belirli nöronlarda %56'lık bir düşüş tespit edildi. Bu kayıp, sporcuların tespit edilebilir tau protein birikimi olup olmadığına bakılmaksızın ortaya çıktı. Bu durum, hasarın daha erken ve daha ince bir şekilde birikebileceğini ve sporculardaki semptomların sadece protein birikiminden değil, aynı zamanda iltihaplanma ve kan akışı değişikliklerinden de kaynaklanabileceğini gösteriyor.
Nöron kaybı, sporcunun Amerikan futbolu oynadığı yıl sayısı ile yakından ilişkiliydi; ölüm yaşı veya anormal tau birikimi derecesinden bağımsız olarak bu durum gözlendi. Bu da, tekrarlayan darbelerin tek başına büyük nöron kaybına neden olabileceği anlamına geliyor.
Hasar sadece nöronlarla sınırlı kalmadı. Araştırmacılar ayrıca, tekrarlayan kafa darbelerinin, beynin yerleşik bağışıklık hücrelerini (mikrogliya) bozabileceğini, homeostazı korumada rol oynayan hücreleri azaltırken iltihaplanmada rol oynayan hücreleri artırabileceğini buldular. Kafa darbeleri ayrıca kan damarı hücrelerindeki ve nöronlara enerji sağlayan, beyin sinyallerinin iletilmesini destekleyen yıldız şeklindeki hücreler olan astrositlerdeki iltihaplanmayla da ilişkiliydi.
Araştırmacılar, insanlar yıllarca tekrarlayan kafa darbelerine maruz kaldığında, kan damarlarının zorlandığını, oksijen teslimatının azaldığını ve normalde beyni koruyan kalkan olan kan-beyin bariyerinin yıpranmaya başladığını düşünüyor. Bu durum, hasarlı kan damarlarının bağışıklık hücrelerini ve astrositleri aktive ettiği ve bunların iltihaplandığı bir geri besleme döngüsünü tetikleyebilir. Her yeni darbe, beyin normale dönmeden döngüyü yeniden etkinleştirerek kısa süreli bir yaralanmayı uzun süreli bir soruna dönüştürüyor.
Yeni çalışma endişe verici bir tablo çizse de bazı sınırlılıkları bulunuyor. Örneğin, araştırmacılar tekrarlayan kafa darbelerine maruz kalmayı, bağışçıların yakınlarıyla yapılan detaylı görüşmeler aracılığıyla belirlediler ki bu yöntem kesin olmayabilir ve hataya açık olabilir. Daha iyi bir yaklaşım, enstrümantal ağız koruyucuları veya diğer araçlarla nicel olarak ölçülen, belgelenmiş bir kafa darbesi geçmişi olan kişilerden alınan beyin örneklerini kullanmak olacaktır. Ancak bu, geriye dönük çalışmalarda her zaman mümkün değildir.
Ayrıca, tekrarlayan kafa darbeleri grubundaki kişilerin bu kadar genç yaşta hayatını kaybetmiş olması, nörodejenerasyona katkıda bulunabilecek başka birçok komorbidite/faktörün olabileceğini düşündürebilir. Dolayısıyla, bu örnekte, çalışma popülasyonunun bu bireyleri beyin hücresi kaybına yatkın hale getiren başka rahatsızlıklara sahip olması sonuçları etkilemiş olabilir.