Hamilelik süresince anne ile bebek arasındaki yaşam bağlantısı olan plasenta, bebeğe oksijen ve besin sağlarken, atık maddeleri uzaklaştırır ve zararlı maddelere karşı bir kalkan görevi görür. Ancak plasenta, düşünüldüğü kadar geçirimsiz bir bariyer olmayabilir.
2023 yılında yapılan kapsamlı bir inceleme, beş milimetreden küçük plastik parçacıkları olan mikroplastiklerin, annenin kan dolaşımından fetüse geçebileceğine dair kanıtlar olduğunu ortaya koydu. Bu durumun doğrulanması, hamilelik dönemindeki gelişim ve gelecek nesillerin uzun vadeli sağlığı açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.
Plastik atıklar basitçe yok olmaz. Zamanla güneş ışığı, çevresel koşullar ve mekanik aşınma nedeniyle daha küçük parçalara ayrılır: büyük makroplastiklerden mezoplastiklere, mikroplastiklere ve nihayetinde molekül düzeyinde ölçülebilecek kadar küçük, 100 nanometreden daha az çapta olan nanoplastiklere dönüşürler.
Bu parçacıklar, günlük hayatta kullandığımız ürünlerin parçalanmasından kaynaklanır: plastik poşetler ve şişelerden polietilen, gıda kapları ve pipetlerden polipropilen, tek kullanımlık bardak ve ambalajlardan polistiren, içecek şişelerinden polietilen tereftalat (PET) ve borular, oyuncaklar ve giysilerden polivinil klorür (PVC).
2025 yılında hayvanlar, laboratuvar ortamında yetiştirilen hücreler ve insan doku örnekleri üzerinde yapılan araştırmaları inceleyen bir derleme, hem mikroplastiklerin hem de nanoplastiklerin plasenta bariyerini geçebildiğini göstermiştir. Plasentaya girdiklerinde, fetoplasental birimi (plasenta ve fetüsün ortak sistemi) hassas işleyişini çeşitli yollarla bozabilirler.
Araştırmalar, mikroplastiklerin hücrelerin normal iletişim yollarını tıkayabileceğini veya bunlara müdahale edebileceğini, programlanmış hücre ölümünü (apoptoz) tetikleyebileceğini ve hücresel hasarın bir türü olan oksidatif strese neden olabileceğini öne sürüyor. Bazı plastikler ayrıca büyüme ve gelişim için hayati önem taşıyan hormon salınımını kontrol eden endokrin sistemi de bozabilir.
Plasenta bariyerini geçebilme yeteneği, bu bariyerin normalde gelişmekte olan fetüsü birçok zararlı maddeden korurken, temel besin ve oksijenin geçişine izin veren seçici bir filtre görevi görmesi nedeniyle özellikle endişe vericidir. Eğer plastikler bu savunmaları aşarsa, insan gelişiminin en hassas evrelerinden birinde organ oluşumunu ve uzun vadeli sağlığı etkileyebilirler.
Bu parçacıkların plasentaya nasıl geçtiği tam olarak anlaşılamamıştır. Parçacık boyutu, ağırlığı ve yüzey yükü gibi faktörler, hareket ettikleri biyolojik ortamla birlikte rol oynamaktadır. İnsan plasentası modelleriyle yapılan deneyler, daha büyük polistiren parçacıklarının plasenta hücrelerine zarar vermediğini ve hatta bazı durumlarda hayatta kalmalarını iyileştirdiğini göstermiştir. Buna karşılık, çok daha küçük parçacıklar bazı hücrelerin ölümüne neden olmuş ve diğerlerinin büyümesini yavaşlatmıştır.
Hayvan çalışmaları karışık sonuçlar vermektedir. Bazı deneylerde nanoplastiklerin çoğu plasentada kalırken, az bir miktarı fetüse ulaşmıştır. Laboratuvardaki insan plasentaları üzerinde yapılan çalışmalarda ise genellikle daha büyük parçacıklar tutulmuş, daha küçük olanlar ise sınırlı miktarda geçebilmiştir. Diğer araştırmalar, nanoplastiklerin beyin, akciğer, karaciğer, böbrek ve kalp gibi fetüs organlarına seyahat edebildiğini bulmuştur. Bu organlar mikroskop altında normal görünse bile, araştırmacılar bazen daha küçük plasentalar ve düşük doğum ağırlıkları tespit etmişlerdir; bu değişiklikler bebeğin sağlığını etkileyebilir.
Genel olarak bu bulgular, tüm nanoplastiklerin tehlikeli olmadığını, ancak belirli boyut ve tiplerin hamilelik sırasında gerçek riskler oluşturabileceğini düşündürmektedir.
Mikroplastik Zararı İçin Kritik Dönem
Fetüs gelişimi, hücre büyümesi, hareketi ve ölümü gibi tüm süreçlerin sıkı bir şekilde düzenlendiği hassas bir süreçtir. Bu durum, gelişimin kritik dönemlerinde çevresel "saldırılara" karşı özellikle savunmasız hale getirir. "Sağlık ve hastalıkta gelişimsel kökenler" hipotezi olarak da bilinen fetüs yeniden programlama teorisine göre, anne karnındaki koşullar, bir bebeğin organlarının, dokularının ve metabolizmasının nasıl gelişeceğini "programlayabilir".
Kötü beslenme, toksinler, stres veya mikroplastikler gibi kirleticilere maruz kalma gibi hamilelik sırasındaki zararlı maruziyetler, organların oluşumunu ve işleyişini kalıcı olarak değiştirebilir. Bu değişiklikler hemen hastalık belirtisi göstermese de, ileriki yaşlarda diyabet, yüksek tansiyon ve kalp hastalığı gibi kronik rahatsızlıkların riskini artırabilir.
Örneğin, plasenta hasar görürse veya besin tedariği kısılanırsa, fetüs beynine giden kan akışını diğer organların aleyhine önceliklendirecek şekilde adapte olabilir. Bu kısa vadede hayatta kalmaya yardımcı olsa da, uzun vadeli sağlık sonuçları doğuran daha küçük böbreklere, değişen metabolizmaya veya kan damarı yapısında değişikliklere yol açabilir.
Gıda veya su yoluyla tüketilen mikroplastikler, bağırsaklardaki mikroorganizmaların hassas dengesini bozabilir, bağırsak duvarına zarar verebilir, besin emilimini engelleyebilir ve yağ ve proteinlerin nasıl işlendiğini değiştirebilir.
Laboratuvar deneyleri, polistiren nanopartiküllerin embriyolara girebildiğini, birden çok organda birikebildiğini ve çok düşük dozlarda bile kalp atış hızının yavaşlaması ve aktivitenin azalması gibi etkilere neden olabildiğini göstermektedir. Anne tarafından solunduğunda, bu parçacıklar plasentaya ve oradan da fetüs beynine ve kalbine gidebilir.
Gelişmekte olan beyin üzerindeki potansiyel etkiler de endişe kaynağıdır. Bazı çalışmalar, mikroplastiklerin beyincik, hipokampus ve prefrontal korteks gibi öğrenme, hafıza ve davranış için hayati bölgelerde birikebileceğini belirtmektedir. Orada bulunduklarında, oksidatif hasara neden olabilirler, nörotransmitterlerin (beynin kimyasal habercileri) seviyelerini değiştirebilirler ve sağlıklı beyin gelişimi için gerekli belirli genleri kapatabilirler.
Hayvanlarda, hamilelik öncesi mikroplastik maruziyeti, kaygı benzeri davranışlar, öğrenme bozuklukları, anormal sinir hücresi büyümesi örüntüleri, daha ince beyin dokusu ve nöronlar arasındaki bağlantıların bozulması ile ilişkilendirilmiştir.
Bilgi Boşlukları
Bu endişe verici işaretlere rağmen, hala bilmediğimiz çok şey var. Bu alandaki araştırmalar, çoğu çalışmanın hayvanlar üzerinde veya kontrollü laboratuvar ortamlarında yapılması ve hamile kadınlardan elde edilen doğrudan kanıtların az olması nedeniyle engellenmektedir. Mikroplastiklerin vücutta nasıl seyahat ettiğini, plasenta ve fetüste ne kadar birikebildiğini veya ne kadar kolay temizlenebildiklerini tam olarak anlamış değiliz.
Açık olan şu ki, daha fazla araştırmaya acilen ihtiyaç var. Mikroplastiklerin üreme sağlığı ve fetüs gelişimi için gerçek bir tehdit oluşturup oluşturmadığını anlamak, plastik üretimi, tüketimi ve imhasına ilişkin politikaların şekillenmesine ve hamile kadınlara verilen tavsiyelerin bilgilendirilmesine yardımcı olacaktır.