Akdeniz diyeti uygulayanların, genetik olarak Alzheimer hastalığına yatkın olsalar bile bu nörodejeneratif duruma yakalanma risklerini azalttığı ortaya çıktı. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir araştırma, bu diyetin Alzheimer riskini düşürmede önemli bir rol oynayabileceğini gösteriyor.
Akdeniz Bölgesi'nde popüler olan bu diyet, ağırlıklı olarak meyve, sebze, zeytinyağı, balık, kuruyemiş ve tam tahıllara odaklanıyor. Kırmızı et, işlenmiş gıdalar ve tatlılar ise minimum düzeyde tutuluyor.
Daha önceki çalışmalar da Akdeniz diyetinin bunama riskini azalttığını ortaya koymuştu. Ancak, bu son araştırmada, belirli genetik yatkınlığı olan kişiler için Akdeniz diyetinin özellikle koruyucu olabileceği belirtiliyor. Özellikle APOE4 geninin iki kopyasını taşıyan kişilerde bu diyetin, hastalığa karşı bir tür önleyici tedbir gibi davrandığı düşünülüyor.
Araştırmacılar, Akdeniz diyetinin sadece genel bir fayda sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda metabolik yolları etkileyerek bilişsel sağlığı destekleyebileceğini vurguluyor. Alzheimer hastalığı, uyku kalitesi, beslenme ve ruh sağlığı gibi birçok faktörden etkilenen karmaşık bir durum. Genetik faktörlerin yanı sıra bu diyetin, hastalığın gelişiminde rol oynayan biyolojik süreçleri olumlu yönde etkilediği düşünülüyor.
Yapılan analizlerde, Akdeniz diyetini en sıkı şekilde uygulayanların bilişsel gerileme veya bunama geliştirme olasılıklarının daha düşük olduğu gözlemlendi. Bu etkinin, genetik olarak yüksek risk taşıyan gruplarda daha belirgin olduğu saptandı. Araştırmacılar, bu bulgunun, Alzheimer risk faktörlerinin birbirini nasıl etkilediğine dair daha derin bir anlayış sunabileceğini belirtiyor.
Araştırmanın sonuçları, beslenme stratejilerinin, özellikle de Akdeniz diyetinin, bilişsel gerileme riskini azaltmaya ve bunamayı geciktirmeye yardımcı olabileceğini gösteriyor. Bu öneri, genel nüfus için geçerli olsa da, iki kopyası APOE4 genetik varyantını taşıyanlar gibi genetik olarak daha yüksek risk altındaki bireyler için daha da önemli hale gelebilir.
Bu bulgular önemli olmakla birlikte, araştırmanın ağırlıklı olarak iyi eğitimli ve Avrupa kökenli bireyler üzerinde yapılmış olması, sonuçların genelleştirilmesi konusunda dikkatli olmayı gerektiriyor. Ayrıca, araştırmada metabolit belirteçlerinin yalnızca bir kez ölçülmesi, zaman içinde diyetin veya bunama belirtilerinin bu belirteçleri nasıl değiştirdiğine dair tam bir resim sunmuyor.
Gelecekte, metabolit belirteçlerinin bunama riskini değerlendirmek ve tedavi için belirli biyolojik yolları hedeflemek için kullanılabileceği öngörülüyor. Bu yeni araştırmalar, diyeti veya diğer müdahaleleri kullanarak belirli metabolitleri hedeflemenin, bunama riskini azaltmada daha kişiselleştirilmiş bir yaklaşım sunabileceği umudunu taşıyor.