Ara

AI ve Kriptonun Çözümü mü? Boşa Giden Yenilenebilir Enerji Veri Merkezlerini Besliyor

Rüzgarlı bir havada uzaktan gördüğünüz rüzgar türbinlerinin hepsinin dönmediğini fark ettiniz mi? Veya güneşli bir günde bazı güneş paneli tarlalarının tam kapasite çalışmadığını? Genellikle bunun nedeni arıza değil, bilinçli olarak durdurulmuş olmalarıdır.

Ulusal elektrik şebekeleri, yenilenebilir enerji santrallerinin üretebildiği tüm enerjiyi her zaman taşıyacak kapasiteye sahip olmayabilir. Rüzgar veya güneş yeterli olsa da, enerjiye gidecek bir yer olmadığından, eskiyen iletim hatları ve yetersiz yerel talep nedeniyle enerji boşa gidebilir. İşte buna 'şebekeye bağlanamayan' veya 'boşa giden' yenilenebilir enerji deniyor.

Yapılan analizler, yenilenebilir enerjinin önemli bir kısmının, %30 ila %40 arasında değişen oranlarda kullanılmadığını gösteriyor. Yani, zaten üretilmiş ve kullanıma hazır büyük bir enerji kaynağı, sır gibi saklanıyormuşçasına bekliyor.

Özellikle yapay zeka (AI) ürünleri ve kripto para madenciliği veri merkezlerinin enerji talebini hızla artırmasıyla birlikte, bu boşa giden enerjiyi tam olarak kullanmanın yolları aranıyor. Birçok veri merkezi geliştiricisi, şebekeye bağlanmak için uzun süre beklemek yerine kendi enerji kaynaklarını kurma yoluna gidiyor.

Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, veri merkezlerinin üçte birinden fazlasının 2030 yılına kadar kendi yerinde enerji üretimini benimsemesi bekleniyor. Bu oran 2035'e kadar neredeyse yarıya çıkıyor. Veri merkezi geliştiricileri, projelerinin takvimini kontrol etmek ve güce anında erişim sağlamak istiyor. Araştırmalar, geliştiricilerin şebeke gücünü bekledikleri süre ile dağıtıcı şirketlerin bunu sağlayabildiği süre arasında bir ila iki yıllık bir fark olduğunu ortaya koyuyor.

Sektör yetkilileri, artık veri merkezlerinin nerede kurulacağına dair kararlarda enerjiye erişimin en önemli rolü oynadığını belirtiyor. Şebekelerin AI talebine ayak uyduramaması, sektörü yerinde enerji üretimine yönlendiriyor.

Boşa giden yenilenebilir enerjiden faydalanmak isteyen veri merkezi şirketleri, şebekeye satamadıkları fazla enerjiyi rüzgar, hidro ve güneş santrallerinden satın alıyorlar. Bu tür şirketler, veri merkezlerini doğrudan yenilenebilir enerji santrallerinin yanına kurarak ve santralin kapasitesinin bir kısmı için uzun vadeli enerji alım anlaşmaları yaparak çalışıyorlar. Bu sayede enerji üreticisi diğer yükümlülüklerini yerine getirirken, aksi halde boşa gidecek enerjiyi de satmış oluyor.

Bu 'sayaç arkası' (behind-the-meter) stratejisi, şirketlerin enerjiyi üç farklı yolla tedarik etmesine olanak tanıyor: Santralden düşük sabit bir fiyatla doğrudan satın almak (ki bu enerji zaten boşa gidecekken çok ucuz olur), şebekeye satılacak ancak fazla olan enerjiyi satın almak, veya son çare olarak doğrudan şebekeden enerji almak (bu daha az tercih edilir çünkü şebeke enerjisi yenilenebilir ve fosil yakıt kaynaklarının bir karışımı olabilir).

Bu dağıtık üretim yaklaşımı, bu tür veri merkezleri için en düşük enerji fiyatlarından bazılarını elde etmeyi sağlıyor ve enerjilerinin büyük bir kısmını yeşil kaynaklardan temin etmelerine olanak tanıyor.

Yenilenebilir enerjinin kesintili doğası nedeniyle, şebekeler kararlılık ve güvenilirliği korumakta zorlanıyor. Batarya depolama teknolojileri yardımcı olsa da henüz tam olarak ölçeklenmiş değil ve iletim hatlarının yükseltilmesi uzun sürüyor.

Bu bağlamda, esnek yüke sahip veri merkezleri bir çözüm olarak görülüyor. Şebekenin daha fazla enerjiye ihtiyaç duyduğu zamanlarda hesaplama işlerini yavaşlatabilir ve fazla enerji olduğunda kapasitelerini artırabilirler. Bu esneklik, veri merkezlerini adeta bir batarya gibi çalıştırarak şebeke dengelemesine katkıda bulunabilir.

Önceki Haber
Gigabyte RTX 50 ve RX 9000 Serisi Ekran Kartlarında Termal Macun Krizi Büyüyor
Sıradaki Haber
Beyindeki 'Fren' Keşfi: Aşırı Alkol Tüketimini Durduracak Yeni Bir Yol Bulundu Mu?

Benzer Haberler: