Bilim insanları, on yıllardır süren bir gizemi aydınlatmayı başardı: Tarih öncesi devasa bir deniz sürüngeninin kimliği sonunda belirlendi.
Yaklaşık 12 metre uzunluğa erişebilen ve avlarını ezmek için güçlü dişlere sahip bu deniz canlısının fosilleri, son yirmi yılda çeşitli yerlerde bulunmuştu.
Bu fosillerden en önemlilerinden biri, 1988 yılında Kanada'da bulunan, yaklaşık 85 milyon yıl öncesine ait, tam ancak kötü korunmuş bir yetişkin iskeletiydi. Bu iskeletin, uzun boyunlu deniz sürüngenleri grubu olan plesiozorlardan geldiği düşünülüyordu. Ancak, bilim insanları o zamana kadar bu fosilin yeni bir tür mü yoksa daha önce bilinen bir tür mü olduğunu kesinleştirememişti.
Yapılan yeni araştırmalar, fosillerin kime ait olduğu gizemini nihayet çözüme kavuşturdu.
Yakın zamanda yayımlanan bir çalışmada, bilim insanları bu fosillerin tamamını resmen Traskasaura sandrae adında yeni bir tür olarak sınıflandırdı. Bu tür, diğer deniz sürüngenlerinden o kadar farklı özelliklere sahipti ki, araştırmacılar onu elasmosaurlar adı verilen plesiozor alt grubu içinde yepyeni bir cins olan Traskasaura'ya atadı.
Elasmosaurlar da diğer plesiozorlar gibi Kretase döneminde (145 ila 66 milyon yıl önce) dinozorlarla birlikte yaşadı ve okyanusları ihtiyaç duydukları oksijen için düzenli olarak yüzeye çıkarak kullanıyorlardı. Plesiozorlar genellikle küçük kafaları, uzun boyunları, geniş gövdeleri ve dört büyük, palet benzeri uzuvlarıyla biliniyordu. Efsanevi Loch Ness Canavarı'nın genellikle bir plesiozor olarak tasvir edildiği düşünülür.
İlk T. sandrae fosili 1988'de bulundu, 2002'de bilimsel olarak tanımlandı ve 86 ila 83 milyon yıl öncesine dayanıyor. Aynı bölgede bulunan diğer fosiller arasında bir ön kol kemiği ve mükemmel korunmuş bir genç iskeleti de yer alıyor.
1988'de keşfedilen yetişkin fosili, diğer elasmosaurlardan yeterince farklı değildi, ancak bilinen hiçbir türe de tam olarak benzemiyordu. Yeni fosillerde de tuhaf özellikler vardı, ancak yeni bir tür olasılığını doğrulamak için yeterince eksiksiz değillerdi. Ancak, bulunan genç iskelet, bu antik canlıların özelliklerine ışık tutarak üç fosilin de aynı temel özelliklere sahip olduğunu ortaya çıkardı.
Uzmanlara göre canlının omuzu diğer plesiozorlardan tamamen farklıydı ve hem ilkel hem de gelişmiş özelliklerin çok garip bir karışımını sergiliyordu.
Üç fosilin özelliklerini analiz ettikten sonra, araştırmacılar hepsinin elasmosaur grubunun yeni bir cinsine ait olması gerektiği sonucuna vardı.
T. sandrae'nin boynunda en az 50 omur olduğu düşünülüyor. Bu adaptasyonun, su altı avcısını aşağıya doğru yüzmede son derece yetenekli kılmış olabileceği ve avını yukarıdan dalış yaparak avladığını düşündürdüğü belirtiliyor.
Peki beslenme şekilleri nasıldı? Kretase döneminde okyanuslarda bolca bulunan amonit yumuşakçaları, Traskasaura'nın sağlam dişleri sayesinde iyi bir aday olarak görülüyor. Bu dişler, muhtemelen amonit kabuklarını ezmek için idealdi.
Fosilleri ilk gördüğünde onların Antarktika'daki diğer plesiozorlarla akraba olabileceğini düşünen uzmanlar, daha sonra yaptıkları detaylı analizlerle, Traskasaura'nın garip, yakınsak evrimleşmiş ve büyüleyici bir canlı olduğunu belirledi.