Yaklaşık 66 milyon yıl önce, otçul bir dinozor sürüsü kuraklığa yenik düştü. Trajik bir şekilde, bu ölümcül kuraklık, sağanak yağmurların başlamasından sadece saatler veya günler önce gerçekleşmişti.
Bu bilgiyi, deri, dikenler ve bir sürüngen türünde ilk kez rastlanan tırnaklar gibi özelliklerin kil kalıplarından oluşan, şimdiye kadar bulunan en inanılmaz derecede iyi korunmuş dinozor 'mumyalarından' bazıları sayesinde biliyoruz.
Bu mumyalar, günümüz Kuzey Amerika'sında otlayan, ördek gagalı otoburlar olan Edmontosaurus annectens türüne aitti. Bu tür, yaygın olmaları ve genellikle iyi korunmaları nedeniyle hakkında en çok bilgi sahibi olduğumuz dinozorlardan biri.
Şimdi, bilim insanları Wyoming eyaletindeki 'mumya bölgesinde' bulunan ve olağanüstü koruma koşullarına sahip olduğu anlaşılan bu mumyalar üzerinde detaylı bir çalışma yürüttü.
Yakın zamanda keşfedilen iki örnek, daha önce hiç görülmemiş bazı özellikler ortaya koyuyor. İlk örnek, öldüğünde yaklaşık iki yaşında olduğu tahmin edilen bir yavruya ait. Bu, boynundan sırtına kadar uzanan bir ibiği de içeren, tam etli profilini koruyan ilk büyük boyutlu dinozor.
İkinci örnek ise, beş ila sekiz yaşları arasında olduğu düşünülen erken yetişkin bir birey. Bu bireyin, kalçasından kuyruğunun ucuna kadar sırtında küçük dikenlerden oluşan tam bir sıra hala duruyor. Bunlardan bazıları daha önce bulunmuş olsa da, hiçbiri bu kadar tam olarak korunmamıştı.
Ancak en ilgi çekici bulgu, Edmontosaurus'un arka ayaklarının parmak uçlarının tırnaklarla kaplı olması. Bu, sadece bir dinozorda değil, herhangi bir sürüngen türünde ilk tırnak bulgusu olma özelliğini taşıyor. Üstelik, 66 ila 69 milyon yıllık yaşıyla, herhangi bir hayvandaki en eski tırnak örneği.
Araştırmacılar, tırnakların muhtemelen Jura döneminde zırhlı ornitopodlar (stegozorlar, ankilozorlar) arasında daha erken evrimleşmiş olabileceğini belirtiyor. Bu canlıların ön ve arka uzuvlarının sağlam yapısı ve yuvarlak parmak izleriyle bağlantılı olduğu düşünülüyor.
Peki bu mumyalar nasıl oluştu? Ekip, örnekleri optik tarama, X-ışını, BT taraması ve elektron mikroskobu ile analiz etti. Analizler sonucunda, organik maddeye dair hiçbir iz bulunmadığı, ne de iç yapının herhangi bir izinin kaldığı görüldü.
Bunun yerine, dış yapının, çürüyen karkasların yüzeyini kaplayan mikrobiyal bir biyofilm üzerine biriken kil tabakasıyla, 1 milimetreden ince bir katman halinde korunduğu anlaşıldı.
Bu bulgular, hayvanların ölümlerinin hikayesini şaşırtıcı derecede detaylı bir şekilde ortaya koyuyor. Derilerinin kırışık yapısı ve kemiklere sıkıca yapışmış olması, cesetlerin ölümden sonra birkaç saat veya gün boyunca sıcak güneşte kaldığını gösteriyor. Kuraklığın, mumyaların en az bazılarının doğrudan ölüm nedeni olarak belirlenmesi.
Bundan sonra olanlar ise trajik bir ironi taşıyor. Her mumya, aynı katmanlarda çamur ve kırık ağaç gövdeleriyle karışık büyük bir tortu kütlesiyle hızla kaplanmış gibi görünüyor.
Araştırmacılar, bu detayların, ölüm alanında veya yakınında su baskınlarıyla ölümden sonraki birkaç saat, en fazla birkaç gün içinde gerçekleşen ceset gömülmesini desteklediğini belirtiyor. Dört E. annectens mumyasının 'mumya bölgesine' ani gömülmesinin, tek bir mevsim içinde bir veya birkaç haftalık bir süreye yayıldığı sonucuna varılıyor.
Dinozorlar hakkında bildiklerimizin çoğu fosilleşmiş kemiklerden geliyor, ancak nadiren de olsa yumuşak dokuların izleri hayatta kalabiliyor. Deri, tüyler, pullar ve hatta organlar bulunarak, kemiklerin tek başına dolduramadığı boşlukları dolduruyor.
Bu mumyalanmış dinozorlar, geçmişe yolculuk etmek bir yana, antik hayvanlara dair en net görüntülerden bazılarını sunuyor.
Araştırma, Science dergisinde yayımlandı.