Örümceklerin özgün beyin yapılarının, atalarının karaya çıkmasından çok daha önce okyanuslarda evrimleşmeye başlamış olabileceği düşünülüyor. ABD ve İngiltere'deki üniversitelerden araştırmacılar, 500 milyon yıllık bir fosili detaylı olarak inceleyerek, soyu tükenmiş deniz eklembacaklıları ile günümüzdeki örümcek akrabaları arasında şaşırtıcı benzerlikler buldu.
Bu keşif, örümceklerin ve akrabalarının evrimsel kökenleri hakkında uzun süredir devam eden tartışmalara yeni bir boyut katıyor. Günümüzde örümcekler, akrepler, uyuz böcekleri ve keneler büyük ölçüde karada yaşar ve genel kanı, bu canlıların ortak, karasal bir atadan evrimleştiği yönündedir.
Ancak, bu atanın nereden geldiği büyük bir gizemini koruyor. Karada yaşayan örümceklerin, deniz örümcekleri ve at nalı yengeçleri gibi denizdeki diğer 'kelerli' (chelicerates) canlılarla akraba olduğu biliniyor, ancak fosil kayıtları bu konuda oldukça yetersiz.
Üniversite'den bir sinirbilimci, örümceklerin ilk ne zaman ve nerede ortaya çıktığı, atalarının hangi kelerliler olduğu ve bunların denizel mi yoksa at nalı yengeçleri gibi yarı sucul canlılar mı olduğunun hala yoğun bir şekilde tartışıldığını belirtiyor.
Denizden karaya geçiş, az sayıda bacağı olan küçük bir canlı için büyük bir adımdır. Bilim dünyasınca kabul edilen en eski örümcek fosili, karada yaşamış bir yaratık olan 430 milyon yıllık bir akreptir. Ancak yeni kanıtlar, örümceklerin genel olarak diğer kelerlilerden çok daha önce ayrışmaya başlamış olabileceğini gösteriyor.
Dışarıdan bakıldığında, Mollisonia symmetrica fosili pek de 'örümceğimsı' görünmeyebilir. Bir tür peynir böceğini andıran ve birçok küçük bacağa sahip bu fosilin, daha önce at nalı yengeçlerinin atası olduğu düşünülüyordu. Ancak ışık mikroskobuyla yapılan incelemelerde, araştırmacılar fosilin merkezi sinir sistemini görüntülediklerinde beklenmedik bir bulguyla karşılaştılar.
Mollisonia'nın sinir sistemi, bir at nalı yengecininkine, hatta bir kabuklu veya böceğinkine benzemiyor. Bunun yerine, sinir merkezlerinin yayılma şekli, modern örümceklerde görülenin tersine dönmüş durumda. Bu özgün sinir sistemi, modern örümceklerdeki ağızdaki fangs (zehir dişi) yerine geçen iki kıskaç benzeri yapıya ve çok sayıda bacağa hizmet ediyor gibi görünüyor.
Bir evrimsel sinirbilimci, örümcek beyninin gezegendeki diğer hiçbir beyne benzemediğini belirtiyor. Bu durumun evrimde büyük bir adım olduğunu ve örümceklere özgü gibi göründüğünü ekliyor. Mollisonia fosilinde görülen beyin alanlarının, yaşayan türlerle uyumlu olduğunu da vurguluyor.
Araştırmacılar tarafından yapılan istatistiksel analizler, örümceklerin Mollisonia ile benzer yapıları rastgele geliştirmediğini, daha çok miras aldıklarını ortaya koyuyor. Eğer bu bulgular doğruysa, Mollisonia örümcek soyunun temelini oluşturuyor ve onları at nalı yengeçleri ile deniz örümceklerinin kız kardeşi konumuna getiriyor.
Spekülatif olsa da, Mollisonia soyunda görülen bu özgün beyin yapısının, daha sonraki üyelerinin karada hayatta kalmasına yardımcı olmuş olması muhtemel. Örneğin, bacaklara ve kıskaçlara giden sinirsel 'kısayollar', yürüme veya ağ örme gibi karmaşık hareketlerin daha kolay kontrol edilip koordine edilmesini sağlamış olabilir.
Bazı bilim insanları, Mollisonia benzeri bir örümceğin karasal yaşama uyum sağlayarak erken böcekler ve kırkayakları günlük besinleri haline getirmiş olabileceğini düşünüyor. Hatta belki de karadaki en erken örümcekler, böceklerin kanat geliştirerek uçmaya başlamasına neden oldu ve bu da uçan avların ağların evrimleşmesine yol açtı. Deniz tabanından ağaç tepelerine kadar, örümceklerin değişen koşullara uyum sağlama şekli gerçekten de imrenilecek bir durum.
Bu çalışma, Current Biology dergisinde yayınlandı.