Yapılan yeni bir antik genom çalışması, günümüzde Macarca, Fince ve Estonca konuşan kişilerin önemli ölçüde Sibirya kökenli olduğunu ortaya koyuyor. Bu kökenlerin, 4.500 yıl önce Orta ve Doğu Asya'daki Altay Dağları'nın orman steplerinde yaşayan bir topluluktan batıya doğru yayıldığı düşünülüyor.
Antik DNA analizleri, bu topluluğun baba soyundan gelenlere dayanan bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor.
Ancak, antik DNA geçmişte bir grubun zaman içindeki hareketlerini ortaya koyarken, genetik bilginin dil takibi için kullanılması zorluklar barındırıyor. Uzmanlar, elde edilen sonuçların bu dil konuşmacıları ile antik DNA deseni arasında kesin bir bağ kurmadığına dikkat çekiyor.
Sibirya'dan Göç Eden Atalar
Sonuçları Temmuz ayının başında bir bilimsel dergide yayımlanan araştırmada, bilim insanları MÖ 11.000 ila MÖ 7.000 yılları arasına tarihlenen (Mezolitik Dönem'den Tunç Çağı'na kadar) Kuzey Avrasya'da yaşamış 180 kişinin genomunu inceledi. Ekip, bu bireyleri daha önce analiz edilmiş 1.300'den fazla antik insanın veri tabanına ekledi ve bu genomları günümüz insanlarının genomlarıyla karşılaştırdı. Geç Neolitik Dönem'den Erken Tunç Çağı'na (MÖ 7.000 ila MÖ 5.200 yılları arasına) tarihlenen genomlardan önemli bulgular elde edildi.
Araştırmacılar, analiz ettikleri genetik deseni "Yakutia_LNBA" olarak adlandırdıkları antik insanların coğrafi konumlarının, "antik ve günümüz Ural dillerini konuşan topluluklarla yadsınamaz bir şekilde ilişkili olduğunu" keşfettiler.
Ural dilleri, milyonlarca insan tarafından konuşulan 20'den fazla dil grubunu kapsıyor. Bunların en bilinenleri ise Estonca, Fince ve Macarca. Dilbilimciler, bu üç büyük Ural dilini çevrelerindeki Hint-Avrupa dillerinden farklılıkları nedeniyle uzun süredir ilgiyle inceliyor.
Çalışmanın baş yazarı, antik DNA analizleri sonucunda "Yakutia_LNBA soyunun, hemen hemen tüm günümüz ve antik Ural dili konuşan toplulukların genetik yapısındaki tek Doğu Asya soyu olduğunu" belirtiyor. Hint-Avrupa dilleri konuşan komşu topluluklarda ise bu soydan veya herhangi bir Doğu Asya kökeninden iz bulunmadığı ifade ediliyor.
Araştırmacılar, Yakutia_LNBA grubunu, Sibirya'da 7.000 ila 5.200 yıl önce yaşamış insanların kalıntılarında tespit ettiler. Bu grubun, Kuzeydoğu Sibirya'da seramik teknolojisi, bronz eşyalar ve taştan/kemikten ok uçları kullanan antik bir kültür olan Ymyyakhtakh kültürünün bir parçası olabileceği düşünülüyor.
Arkeologlar daha önce Ymyyakhtakh çanak çömleğinin, yaklaşık 6.000 yıl önce günümüz Rusya, Moğolistan, Kazakistan ve Çin sınırlarının kesiştiği yer yakınlarındaki Altay-Sayan bölgesinin orman steplerine güneye doğru yayıldığını bulmuşlardı. Araştırmacılar, Yakutia_LNBA genetik deseninin bu nedenle tarih öncesi Ural dili konuşan kültürlerle bağlantılı olabileceğini öne sürdüler.
Bilim insanları, batıya doğru yayılan bu grubun, antik DNA'daki Y kromozomu desenlerine göre baba soyundan gelenlere dayalı bir organizasyona sahip olabileceğini de tespit etti.
Dil Takibinin Zorlukları
Ancak genetik ile dil arasındaki ilişkiyi kanıtlamak, özellikle geçmiş için karmaşık bir konudur.
Çalışmaya dahil olmayan bir arkeolog, bir kişinin genetik yapısının hangi dilleri konuşabileceği veya hangisini birincil dil olarak kabul ettiği hakkında bir fikir vermediğini belirtiyor.
İnsanların karmaşık yollarla iletişim kurduğu düşünüldüğünde, dil aileleri arasındaki çok dilliliğin dil yayılımını ve değişimini nasıl şekillendirdiği veya etkilediğini göz önünde bulundurmak gerektiği vurgulanıyor.
Araştırmacılar çalışmalarında çok dilliliğe değinmese de, antik toplulukların çok dilli olmasının oldukça muhtemel olduğunu kabul ediyor. Ancak, dilsel olarak yeni gelenlerin büyük bir kısmının topluluklara entegrasyonu yoluyla kapsamlı dil değişiminin gerçekleşmiş olabileceği ve bunun da genetik bir etki bırakmasının beklendiği ifade ediliyor.
Ancak, geçmişte insanların yaşam biçimlerini düşünürken, bir genetik kümesini belirli bir dile veya dil ailesiyle eşleştirmemeye dikkat edilmesi gerektiği konusunda uyarılar yapılıyor.
Çalışma, "Doğu Avrasya'dan gelen antik DNA üzerine ilgi çekici ve memnuniyetle karşılanan bir odak" sunsa da, bu spesifik makalenin büyük ölçüde "nüfus genomlarına ilişkin soruları yanıtlamak için tasarlandığı", dil için değil şeklinde bir yorum yapılıyor.