Pasifik Kuzeybatı'daki Cascadia dalma-batma zonunda yaşanabilecek büyük bir depremin, Kaliforniya'daki San Andreas Fayı'nda da benzer büyüklükte bir sismik olayı tetikleyebileceği yönünde yeni bir araştırma sonuçları ortaya kondu. Bu bulgular, Cape Mendocino kıyılarından ve Oregon açıklarındaki deniz tabanından alınan tortu örneklerine dayanıyor. Kaliforniya'nın ünlü San Andreas Fayı'nın bittiği ve Cascadia dalma-batma zonunun başladığı yer olan Cape Mendocino'da elde edilen veriler, iki farklı fay sisteminin geçmişte nasıl birbiriyle etkileşime girdiğini gösteriyor.
Tortu kayıtları, San Andreas Fayı'nda yaşanan en az üç büyük depremin, büyük Cascadia depremlerinden sonra saatler ila birkaç gün içinde meydana geldiğini işaret ediyor. Ayrıca, on yıla varan veya daha kısa süreler içinde de yedi depremin daha meydana gelmiş olabileceği belirtiliyor. Ancak, bu tarihlendirmelerde ve kayıtlarda bazı belirsizlikler bulunuyor.
Araştırmanın baş yazarı, emekli paleosismolog ve Oregon Eyalet Üniversitesi profesörü Chris Goldfinger, eğer iki fay sistemi gerçekten senkronize ise, bunun afet müdahalesi açısından ciddi sorunlara yol açabileceğini belirtiyor. Goldfinger, bu tür iki büyük depremin aynı anda yaşanmasının, birini bile etkili bir şekilde yönetmek için yeterli kaynak olmamasından dolayı son derece zorlayıcı olacağını ifade ediyor.
Deprem Potansiyeli
Cascadia bölgesi, son derece güçlü depremler üretebilme potansiyeline sahip. Tarihte bilinen en büyük depremlerden biri, 1700 yılında bu bölgede yaşanmış ve 8.7 ile 9.2 büyüklükleri arasında olduğu tahmin edilen bu deprem, Japonya'ya kadar uzanan yıkıcı tsunamilere neden olmuştu. Bu depremler, Kuzey Amerika kıtasının altına kayan Explorer, Juan de Fuca ve Gorda okyanus plakalarının hareketinden kaynaklanıyor.
Diğer yandan San Andreas Fayı, kaya kütlelerinin birbirine yatay olarak hareket ettiği bir doğrultu atımlı faydır. Kuzey San Andreas'ta bilinen en büyük deprem, yaklaşık 7.9 büyüklüğündeki 1906 San Francisco depremidir. Fayın yoğun nüfuslu bölgelerden geçmesi nedeniyle, 1989 Loma Prieta depreminde olduğu gibi büyük hasara yol açma potansiyeli taşıyor.
İki fay sistemi, Mendocino kıyılarının açıklarında, "üçlü kavşak" olarak bilinen bir bölgede buluşuyor. Goldfinger ve ekibi, 1999 yılında bir araştırma gezisinde Cascadia'da antik deprem belirtilerini aramak için deniz tabanından tortu örnekleri alıyordu. Karada büyük depremler meydana geldiğinde, türbiditler olarak bilinen kum ve tortu akıntılarını tetikleyebilirler. Türbiditler, önce kaba tortunun çökerek bir tabaka oluşturması ve ardından daha ince kumların ve siltin gelerek başka bir tabaka oluşturması şeklinde bir desen izler.
Ancak, o gezi sırasında yaşanan bir karışıklık nedeniyle gemi, hedeflenen yerin 96 kilometre uzağına gitmişti. Bilim insanları, çalışmalara ara verip dinlenirken bu hatanın gemi varana kadar farkına varmadılar.
Goldfinger, o noktada bir tortu örneği almaya karar verdiğini ve ekibin daha sonra bu örneği analiz ettiğinde bir gizemle karşılaştığını belirtiyor. Örnekteki türbiditler, tipik olduğu üzere altta kaba tabaka ve üstte daha ince tabaka yerine, tersine bir görünüm sergiliyordu. Kumun üst kısımda olması, bu tortuların sanki "ters dönmüş" olduğunu gösteriyordu.
Ters Yüz Olmuş Kanıtlar
Araştırmacılar, bu tersine dönmüş desen için başlangıçta bir açıklama bulamadılar. Ayrıca, üçlü kavşağın güneyinde, kuzey San Andreas Fayı bölgesinde alınan örnekler, kuzeydeki Cascadia'da alınan deprem zamanlamalarıyla ürkütücü derecede iyi eşleşen depremleri gösteriyordu. Son 1300 yıl içinde, Cascadia'da 18 muhtemel deprem kaynaklı türbidit ve kuzey San Andreas açıklarında 19 türbidit tespit ettiler. Bunlardan on tanesi, birbirini takip eden 50 ila 100 yıl içinde çökelmiş gibi görünüyordu.
Daha da ilginç olanı, üç durumda, bu ters yüz olmuş türbiditlerin üst tabakasındaki kaba kumun, alt tabakadakı ince kumla karıştığı görüldü. Bu durum, üst tabakanın çökelirken alt tabakanın hala hareket halinde olduğunu gösteriyordu. Bu da iki tabakanın saatler ila günler içinde çökelmiş olabileceği anlamına geliyordu. Bu üç olay, 1700 yılındaki Cascadia depreminin yanı sıra, 1200 ve 1500 yıl önce yaşanan depremleri de içeriyordu.
Ek radyokarbon tarihlendirmelerinin yapılması, Kaliforniya'daki göl yatakları gibi diğer kaynaklardan elde edilen deprem kayıtlarının toplanması ve bu tuhaf "çiftli" türbiditlerin anlamının üzerinde düşünülmesi yıllar aldı. Ancak sonuç olarak Goldfinger, bu San Andreas türbiditlerinin iki farklı depremi temsil edebileceği sonucuna vardı: Biri, uzaktaki Cascadia bölgesinden gelen ve sadece daha hafif silt ve kumun çökelmesine neden olan deprem; diğeri ise kısa süre sonra meydana gelen ve yerel olarak daha güçlü olarak daha kaba malzemeyi hareket ettirebilen bir San Andreas depremi.
Goldfinger, bu durumun hem yaş eşleşmelerini hem de gözlemlenen ters tortu desenini açıklayabileceğini ve bu keşfin bir dönüm noktası olduğunu belirtti.
Araştırmacılar, 29 Eylül'de Geosphere dergisinde yayımlanan yeni makalelerinde, Cascadia'daki büyük depremlerin komşu San Andreas Fayı'na gerilim aktarabileceğini ve bunun da kısa süre sonra bir San Andreas depremine yol açabileceğini savunuyorlar.
Washington Üniversitesi'nden ve araştırmaya dahil olmayan bir sismolog olan Harold Tobin, depremlerin birbirini tetiklemesinin duyulmamış bir şey olmadığını belirtiyor. Ancak, bu örneklerin çoğunun aynı fay zonunda meydana geldiğini ekliyor.
Tobin, bu makalede önerilen, iki farklı türdeki plaka sınırı fayının bu kadar sıkı bir şekilde kenetlendiği örneklerin pek bulunmadığını ifade ediyor. Kendisinin de bu çalışmanın dikkatli yapıldığını ancak tortu birikintileri için başka açıklamalar olabileceği konusunda henüz kararsız olduğunu belirtiyor.
Cascadia ve kuzey San Andreas bölgelerinin oldukça sismik olarak aktif olduğunu ve birçok başka fayın depremleri tetikleyebileceğini söyleyen Tobin, tortul birikintilerinin yorumlanmasının karmaşık olduğunu ve radyokarbon tarihlendirmelerinde doğasında belirsizlikler bulunduğunu ekliyor.
Tobin, "Bu karmaşık bir sistem olmasının birçok nedeni var" diyerek, bu gözlemlerin ilgi çekici olduğunu ancak doğrulanması için daha detaylı çalışmalara ihtiyaç duyulacağını belirtiyor.
Goldfinger ise çalışmanın, Cascadia ve San Andreas jeologlarını bu detaylı çalışmaları yapmak için daha yakın işbirliği yapmaya teşvik etmesini umduğunu ifade ediyor.
Kendisi, "Hepimizin birbirimizden öğrenecek çok şeyi var" diyerek, bu çalışmanın her iki tarafın da bilimsel kalitesini artıracağını umduğunu sözlerine ekliyor.